''…
Koyuldukları işe canla başla sarıldıkları için bu genç kızlar, başlarını kaldırıp bakacak halde değildirler. Halılara işlenmiş ışıklı tabloların önlerine serdiği ve ne yapsan
anlatılamaz o hayatla, ruhlarında ezdikleri hayatın aynı olduğunu; onlar, bütün bu resimleri çizerlerken fark etmezler bile. Buna inanmak istemezler. Bunca
Gitmek istiyordum aslında. Bu benim geçmişimdi, tahammül edilir gibi değildi, farklıydı, ölüydü. O yıllardan kendime defalarca söylemiştim -ve sonra yıllar içinde düşünmüştüm- hayatımın amacı başarmaktı, biri olmaktı, günün birinde çocukluğumu yaşadığım sokaklara dönmek ve o aşina yüzlerin, o küçük insanların bana karşı sergileyecekleri sıcaklığın, gayretin, hayranlığın keyfini sürmekti. Başarmıştım, dönüyordum ve küçük insanların yüzleri tümden yok olmuştu.
“Küçük Kadınlar” demek benim çocukluğumdan değerli bir anı demek.. Çünkü çocukken dinlemiştim ilk kez Küçük Kadınlar’ın hikayesini. Ablam okumuştu kitaptan, daha sonra yine o yıllarda televizyonda sinemasını yayınlanırken izlemiştim. Onların o tatlı hikayelerini hep sempati ile anımsadım bu yaşıma kadar. Hatta hikayeleri, masalları, efsaneleri