“Bugün, hiçbir temeli olmayan, soyut, amaçsız bir tedirginlik, yarın sonucunda hiçbir şey elde edilmeyecek bitmez tükenmez özveriler! Hayatta onu bekleyen şey buydu! Sekiz yıl sonra ancak otuz iki yaşında olacağı, demek ki önünde koskoca bir hayat bulunduğu önemli miydi? Hem ne diye yaşayacaktı? Erişmek istediği şey ne olacak, neye doğru koşacaktı? Yalnızca var olmuş olmak için yaşamak! Ama o eskiden de bir düşünce, bir umut, hatta bir hayal uğruna bütün varlığını binlerce kez feda etmeye hazır bir insan değil miydi? Yalnızca var olmak ona her zaman az gelmiş, o hep daha fazlasını istemişti. Kendisini başkaları için söz konusu olmayacak birtakım haklara sahip bir insan gibi görmesinin nedeni de, belki yalnızca isteklerindeki bu güçlülüktü.”
Sayfa 678Kitabı okudu
Mutlu bir hayat yaşamak istiyorsan bir amaca bağlan, İnsanlara ya da eşyalara değil... #Einstein
Reklam
İlk yayın tarihi 1899 olan kitabın yazarının öngörüsünü okuyun lütfen...
... Hayat standartlarının yükselişi ve yaşamın giderek daha karmaşık bir hal alması, pek çok şeyi değiştirmişti. Kırsal bölgelerde yaşamanın maliyeti giderek artıyordu. Nüfus artışı insanların dar alanlara sıkışmasına neden oldu. Papazların ve köy ağalarının ortadan kalkması, pratisyen hekimlerin yerini uzman doktorların almasıyla beraber köy kültürü yok olmaya başladı. Telefon, kinematograph, fonograf gibi cihazlar, gazetelerin, kitapların ve mektupların yerini aldı. Zamanla öğretmenler bile gereksiz hale geldiler. Elektrikli aletlerin olmadığı bir dünyada yaşamak ilkellik olarak görülmeye başlandı. Kırsalda yaşamak çağın rafine değer yargılarına göre sefaletten farksızdı. Çünkü kırsalda ne işini bilen doktorlar, ne büyük şirketler, ne de geniş iş imkanları vardı. Tarım alanında kullanılmaya başlanılan aletler, işgücünün yapısını da bütünüyle değiştirmişti. Artık bir mühendis otuz işçinin yaptığı işi yapabiliyordu. Hava kirliliğinin Londra'yı yaşanmaz hale getirdiği günlerde olanın tersi bir durum ortaya çıktı. İşçiler, geceleri şehre gelerek burada eğlence hayatına ve yeni zevklere tanıklık ediyorlardı. "Şehir insanlığı yutmuştu." İnsanlığın gelişiminin yeni bir aşamasıydı bu. İlk aşamada insan göçebe ve avcıydı. Sonra tarım devletinde köylü haline geldi. Kasabalar, şehirler ve limanlar, bu dönemde kırsal dünyanın pazar ve yönetim merkezleriydi. Son olarak keşifler çağında, yaşanan gelişmelerin doğal sonucu, insanların bir araya toplanması olmuştu. ...
Kimse bu şekilde yaşamak istemiyor ya da en azından ben istemiyorum. Başka türlü yaşamak istiyorum ya da bir gün başkalarının başka türlü yaşayabilmeleri için gerekiyorsa ölmek istiyorum. Ama internette gezdiğimde uğruna ölünecek bir fikir göremiyorum. Oradan çıkan tek fikir gözümüzün önünde gerçekleşen insanlık faciasını seyretmeye devam etmemiz ve en sefil, en ezilmiş olanların dönüp bize nasıl engel olacağımızı söylemesini beklememizmiş gibi geliyor Sömürü şartlarının kendi kendine sömürünün çözümünü yaratacağına dair tuhaf, kimsenin açıklamaya lüzum görmediği bir inanış var galiba -aksini iddia edince de karşındakini küçümsediğin ya da hor gördüğün düşünülüyor, eğer erbilmişlik taslamak gibi. Ama ya şartlar çözümü yaratmıyorsa? Ya boşu boşuna bekliyorsak, ya insanlar uğradıkları eziyete son verecek araçlara sahip olmadan eziyet çekiyorlarsa? Ve o araçlara sahip olan bizler de eyleme geçenler eleştirildiği için bir şey yapmayı reddediyor oluyoruz. İyi hoş da, öyle olsa bile elime geçtin mi ki? Mazeretim çok yorgun oluşum ve aklıma iyi fikirler gelmemesi. Aslında bakarsan benim derdim hiçbir cevaba sahip değilken başkalarında bütün cevaplar yok diye ona buna gıcık olmam. Ben kimim ki başkalarından tevazu ve açıklık bekliyorum? Dünyaya ne faydam dokunmuş ki karşılığında bunca şey isteyeyim? Parçalanıp kül olsam dünyada kimsenin ruhu bile durmazdı, en doğrusu da bu.
Hayat bana kötü bir şans verdi. Fakir doğdum, dayaklarla büyüdüm, Okulda eziyet çektim ve sayamayacağım kadar çok kez zenci diye çağırıldım. Bir zamanlar fakirdik, sosyal yardımla geçiniyorduk, devlet destekli bir evde yaşıyorduk. Hayatı dipte yaşadım, gelecek çok kasvetliydi. Dibin nasıl hissettirdiğini çok az insan bilir ama ben biliyorum. Bataklık gibi. Hayat böyle olunca sürekli aynı seçimleri yapmak ve bizi öldüren “rahatlık” ile yaşamak kolaydır.
Hayat tecrübeleri hakkında bu kadar net ve anılan başkalarına aktarmada bu kadar yetenekli biriyle hiç tanış­madım. Geçmişini tamamıyla görebilen birisiydi. Toy bir delikanlıyken nasıl yürüdüğünden, nasıl büyüdüğüne kadar her şeyi görüyordu. Bu ülkede bu tür insanlarla karşılaşmak pek nadirdir. Sefalet ve zorluklar diğerlerinin hafızasını kötü etkiliyor olabilir. Geçmişle, çoğunlukla bir tür miskinlik ha­linde yüzleşirler. Ne yapacaklannı bilmeden, geçmişi garip bir gülümsemeyle başlanndan savarlar. Sanki dedikodu ya da kulaktan dolma şeylermiş gibi, kendi tecrübelerine karşı ilgiden yoksundurlar. Parça parça hatırlarlar, bunların da genellikle yaşadıklarıyla bir ilgisi yoktur. Katlandıkları onca şeyi ifade etmek için bir iki cümle yeter.
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.