Étienne de la Boétie sözleri ve alıntılarını, Étienne de la Boétie kitap alıntılarını, Étienne de la Boétie en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Tirana yakın olmak özgürlüğe uzak olmak, kula kulluğa dört elle sarılmaktır. Tiranın aptallaştırdıkları sadece emirlerine itaatle yetinmez, tiranın arzularını da tahmin edip onu tatmin etmeye gönüllüdürler.
İlk Mısır kralları, ellerinde bir dal ya da başlarında bir ateş taşımadan kendilerini göstermezlerdi; böylece gizlenip hokkabaza dönüşürlerdi. Aslında bu kadar alık veya aşağılık olmasalardı, bu tuhaf kılıklarda alay etmesi veya bunlara gülmesi gereken kullarının saygısını ve hayranlığını elde etmeye çalışırlardı. Tiranlıklarını temellendirmek için geçmiş dönemlerin tiranlarının neler yaptıklarını işitmek gerçekten acınası; bunun için çok basit yollar kullanıyorlardı, keyiflerince cahil ve kanmaya hazır buldukları kalabalığı yakalamak için tuzak kurmaları yeterliydi; bu yüzden kurbanlarıyla en çok alay ettikleri bu dönemlerde onları kolayca kandırmış ve rahatlıkla kul etmişlerdir.
Şimdilik bana anlatılmasını istediğim şey şudur: Nasıl oluyor da bunca insan, bunca şehir, bunca ulus, kendisine verdikleri güçten başka gücü olmayan, katlanmayı kabul ettikleri ölçüde onlara zarar verme erkine sahip, ona karşı gelmektense ondan gelen her şeyi sineye çekmeyi tercih ettikleri takdirde onlara hiçbir kötülük etmeyen tek bir tirana tahammül ediyor? Ne kadar şaşırtıcı bir şeydir bu (aslında şaşırmaktan ziyade üzülünmesi gereken çok sıradan bir şeydir)! Sefil bir şekilde kullaştırılmış, zorlayıcı bir güç tarafından zorlanmış değil de, tek olduğu için korkmaları gerekmeyen, onlara karşı insafsız ve acımasız olduğu için sevmedikleri tek bir kişinin karşısında hayran kalmış, bir anlamda büyülenmiş, acınası bir boyunduruğa başları eğik tâbi olmuş milyonlarca insanı görmek şaşırtıcıdır.
Aslını söylemek gerekirse, şehirlerde daha kalabalık olan halkın cahil kesiminin doğal eğilimi bu yöndedir. Onu sevene ve onun için kendini feda edene karşı kuşku duyarken, onu kandırana ve ona ihanet edene tamamen güvenir.
Homeros, Odisseus'un Yunanlara şöyle seslendiğini anlatır:
"Her kafadan bir ses çıkarsa iyi olmaz, bir tek baş olmalı, bir tek kral."
Sadece "her kafadan bir ses çıkarsa iyi olmaz" demiş olsaydı harika olurdu; üstüne söylenecek söz kalmazdı. Ancak aklın yolundan ayrılmamak adına birçok sesin baskın çıkmaya çalışmasının iyi olmayacağını, zira efendi unvanını alır almaz tek bir kişinin iktidarının dahi çetin ve çileden çıkarıcı olduğunu da söylemesi gerekirdi...
Yüce Tanrım, bu nasıl bir çile, nasıl bir derttir! Bir adamı hoş tutmak için gece gündüz didinmek; yeryüzündeki her şeyden çok ondan korkmak; darbenin nereden geleceğini kestirmek için,engelleri bulmak için, rakiplerini dümenlerini boşa çıkarmak için, efendiye ihanet edeni ihbar etmek için sürekli bir gözü kirişte, her şeye kulak kesilmek; herkese gülümseyip sürekli onlardan korkmak;ne bilindik bir düşmanın ne de güvenilir bir dostun olması ;yüz gülerken kalbin korkudan donmuş olması sevinçli olamazken hüzünlü olmaya da cesaret edememek...
Bu kişiler zengin olmak için hizmet [kulluk] etmek isterler. Fakat kendilerine ait olacak hiçbir şey kazanamazlar; çünkü kendilerinin bile kendilerine ait olduğunu söyleyemeyecek durumdadırlar. Tiranın hükmü altında hepsi de kendilerine özgü bir şey elde edebileceklerini sanıp zenginlikleri elde edeceklermiş gibi davranırlar ve herkesin her şeyini almaya yarayan ve kimsenin “bu benimdir” diyebilecek kadar bile hiçbir şey bırakmayan bu gücü, ona kendilerinin verdiğini unuturlar.
Ülke ona kulluk etmemeye karar versin bir kere, tiran kendiliğinden yok olup gider. Ondan herhangi bir şey eksiltmek gerekmez, ona hiçbir şey vermemek yeterli olur. Ülke, kendi yararına bir şeyler yapmak için varsın güçlüklere katlanmasın; tek gerekli olan, kendi zararına olabilecek sıkıntılı bir işe kalkışmamasıdır. Demek ki, halklardır kendilerini teslim edenler, daha doğrusu kendilerini ezdirenler; çünkü kulluk etmeye son verdikleri an üstlerindeki bu yükten de kurtulmuş olacaklardır. Kendi kendini kulluklaştıran, kendi boğazını kesen halk, özgürlük ve kulluk seçeneği karşısında bağımsızlığını terk edip boyunduruğu kabul etmiş ve bu kötü duruma razı olmak şöyle dursun, onu arzulamıştır.
Büyük Türk* her şeyden çok kitapların ve eğitimin insanlara, birbirini tanıma ve tiranlıktan nefret etme sağduyusunu ve kavrayışını verdiğini anlamıştı; topraklarında hiç bilgin olmadığını ve kendisinin de bilgin olmak istemediğini işittim.
"Kendilerine ait ne malları, ne aileleri ve çocukları, hatta ne de yaşamları olan sonsuz sayıdaki insanın boyun eğmesi değil de hizmet (kulluk) etmesini, yönetilmesi yerine de baskı altında tutulup ezilmesini görmek ne büyük bir felâkettir, daha doğrusu ne uğursuz bir kötülüktür? Karşısında kanların ve canların feda edilmesi gereken düşman bir ordunun, barbarların değil de, tek bir kişinin yaptığı hırsızlıklara, yağmalara, gaddarlıklara katlanılıyor; bu tek kişi, bir Herakles ya da bir Samson değil, fakat yal nız bir “erkekçiktir” ve genellikle ulusunun en alçağı..."