"Kendine has bir tavrın var, Jim. İnsanın gönlünü kazanmayı biliyorsun.”
“Herkesi memnun etmeye çalışırım.”
“Şikayetten yoksunum, Çehov’un diyeceği gibi.”
Babamla ön balkona çıktık, içeri girmeden önce ayakkabılarımızdaki karı silkelemek için tepindik. Babam kapıyı açarken, "işte karşınızda!" diye bağırdı.
Annem mutfaktaydı, ocağın başında, elinde kepçe. Döndü ve beni gördü Tanrı'ya bir şükran çığlığı attıktan sonra kollarını açtı, elindeki kepçeyi fırlatıp kollarıma koştu.
"Biliyordum," dedi."sabahtan beri söylüyorum."
Odanın ortasında kucaklaştık, öpüştük, gözyaşları yüzümü ıslattı. Kardeşim Mario kenarda bekliyordu, utangaç. Son gördüğümden bu yana hayli büyümüştü, on dokuz yaşında, kendini iyi ifade edemeyen utangaç bir delikanlıydı şimdi. Kızkardeşim Stella kollarıma sokuldu. On altı yaşındaydı, çok güzel ve çekingen, gözyaşlarından utanmıyordu ama.
Güneş gözlüğünüz ve havalı bir polo gömleğiniz varsa Los Angeles’da polis sizi tutuklamaz. Ama ayakkabılarınız tozlu, kazağınız karlı eyaletlerde giyilen kalın kazaklardansa, yakanıza yapışır.
“Evlilik yüzüğünün bayağı bir biçimde falik bir simge olmakla kalmayıp, sözüm ona aydınlanma ve akıl çağı olacak zamanımıza özgü bir ilkellik mirası olduğunun farkında mısın?”