"Huzur, huzursuzluk, hatta bu dünya, kafanın içindeki şeylerden sadece biri olduğu için fark etmiyor ki. Pirelerin dünyasını istemediğin için sivrisineklerin dünyasına taşınmanın bir anlamı olmaması gibi."
"Pirelerin ve sivrisineklerin olmadığı bir yere gitseniz olmaz mı?"
"Öyle bir yer varsa gidin ve bana da gösterin. Göstermenizi isterim," dedi yaklaşarak.
"İsterseniz gösterebilirim," dedim ve çizim deftermi alıp, bir kızın ata binişini, kiraz çiçeklerini seyrederkenki hislerini karalamaya koyuldum.
İnsanların resim diye adlandırdığı şeyler sadece göz önünde duran doğal güzellikleri aynı şekilde resmetmekten veya onu estetiğin süzgecinden geçirerek güzelleştirip tuvale aktarmaktan öteye gitmiyordu. Çiçeği çiçek olarak görmek, suyu su olarak çizmek, insanı insan olarak göstermek resmin görevinin gerçekten de bu olduğunu düşündürüyordu. Eğer bunun üstüne çıkar, gördüğün nesneyi hissettiğin şekilde çizer ve ondan aldığın tadı eklersen tuvalin üstünden canlılık taşıyordu. Bu yegâne ilhamı doğadaki nesneleri resmederken kullanmak bu sanatı yüksek seviyede icra edenlerin temel görüşü olduğundan, onların nesnelere ne şekilde baktıkları fırçalarının ucundan taşmazsa, resim yapmış sayılmıyorlardı.
Gerçeklikte hiçbir şey arzu ettiğimiz şekilde gerçekleşmez diye bir şey yoktur. Ancak sadece rüyaların içindeyken hakiki arzularımız ortaya çıkar ve bu durum bizi zor duruma düşürür.