Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Sinan Meydan

Sinan MeydanAtatürk ve Kayıp Kıta Mu yazarı
Yazar
8.6/10
2.405 Kişi
7,9bin
Okunma
759
Beğeni
23,2bin
Görüntülenme

Sinan Meydan Sözleri ve Alıntıları

Sinan Meydan sözleri ve alıntılarını, Sinan Meydan kitap alıntılarını, Sinan Meydan en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
11 Temmuz 1933'te Sümerbank kuruldu. Sümerbank , yaklaşık 70 yıl boyunca Türkiye'de ekonomik ve sosyal kalkınmanın lokomotiflerinden biri oldu.
Sayfa 221Kitabı okudu
Reklam
1919 sonbaharında , Son Osmanlı Mebusan Meclisi için yapılacak secimler sırasında Vakit gazetesi kadınlara seçme hakkı verilmesi konusunda bir anket yaptı. Böylece konu gündeme gelse de kadınlara herhangi bir siyasal hak verilmedi.
"Duygulanmamak ya da gururlanmamak elde değil."
Bir süre sonra, Ege'deki Yunan zulmüne karşı Çerkez Ethem, Demirci Mehmet Efe, Yörük Ali Efe, Denizli ve Çal müftüleri mücadele bayrağı açmıştır. Bu sırada güneyde Şahin Bey ve Sütçü İmam, Karadeniz'de de Topal Osman direniş başlatmışlardır.
Sayfa 69 - İnkılâp KitabeviKitabı okudu
Eğer cahil veya hain değilse
"Bu topraklarda yaşayan aklı başında bir insanın Atatürk'e düşman olması mümkün müdür Allah aşkına?"
Mim Mim Grubu ve Teşkilat-ı Mahsusa'daki sarı lacivertli futbolcular 3 Mayıs 1918'de kulübü ziyaret eden Mustafa Kemal'e verdikleri sözü tutup, gizli yollarla Anadolu'ya silah kaçırıyorlardı.
Sayfa 158 - İnkılap KitabeviKitabı okudu
Reklam
Osmanlı' da bilim =))
Hoca Tahsin Efendi daha sonra Darülfünun Dekanlığı’na atanmıştır. Bir fizik deneyi ile ilgilenmesi, onu çok geçmeden “reaksiyoner/gerici” ulemanın boy hedefi haline getirmiştir: “ Vakum (boşluk) kavramını açıklamak için cam bir fanusun altına bir güvecin koymuştu. Kabın havasını boşaltmaya başlayıp da kuş öldüğünde Tahsin Efendi maksadı ispatlamış olduğunu düşünmekteydi. Oysa yaptığı şey onu sihirbazlık ithamlarına maruz bıraktı. Böylelikle zındık olmakla suçlandı, derslerini bırakmak zorunda kaldı ve sonunda azledildi.”
Sayfa 176 - İnkılap Kitabevi 1. Baskı 2012Kitabı okudu
Türkiye'nin Lozan heyetinin deneyimsiz olduğu, bu nedenle Lozan'da Türk tezlerini yeterince iyi savunamadığını iddia edenler vardır. Örneğin Taha Akyol, Baskın Oran'ı kaynak gösterip Lozan heyetine "tecrübeli" Osmanlı diplomatlarının alınmamasını şöyle eleştirmiştir: "Lozan'a gidecek Türk ekibi tamamen Ankara
Sayfa 444 - İnkılap YayınlarıKitabı okudu
Dar'ül Hikmet'il İslamiye üyesi Mehmed Âkif, 1920 yılında Yunan işgalinin en şiddetli döneminde Ankara'ya gidip hem TBMM milletvekili olarak hem de Anadolu'yu cami cami dolaşan Kuvvacı bir "vaiz" olarak Kurtuluş Savaşı'na katılıp "Nasrullah Kürsüsü"nden halkı direnişe çağırmıştır. Dar'ül Hikmet'il İslamiye üyesi Said-i Nursi ise 1922 yılında Kurtuluş Savaşı kazanılıp işgaller sona erdikten sonra Ankara'ya gidip TBMM'de milletvekillerine "İslama ve İbadete çağrı" bildirileri dağıtmıştır. Özetle, biri Kurtuluş Savaşı'na katılmıştır, diğeri katılmamıştır; biri halkı işgalciye karşı direnişe çağırmış, diğeri milletvekillerini namaza çağırmıştır. Âkif ile Said-i Nursi'nin İslam dinine bakışları da çok farklıdır. Âkif modernist, hurafelere karşı, Kur'an merkezli bir İslam anlayışına sahiptir. Said-i Nursi ise yer yer bağnaz ve Kur'an'dan gizli anlamlar çıkaran "hurufi" bir İslam anlayışına sahiptir. İşin ilginç yanı, Akif'in aşağıdaki dizeleriyle Said-i Nursi'yi kastettiği iddia edilmiştir: "Hani vâiz geçinen maskara şeyler var ya, Der ki bir tânesi peştahtayı yumruklayarak: Dinle, dünya neyin üstünde durur, hey avanak! Yerin altında öküz var, onun altında balık; Onun altında da bir zorlu deniz var kayalık, Öteden Kürt atılır: - Doğru mu dersin be hoca? - Ne demek doğru mu dersin? Cidi câhil amıca! Sözlerim basma değil, yazma kitaptan tekmil; Kim inanmazsa kızıl kâfir olur böylece bil. "
İstiklal Marşı Sakarya Savaşı'ndan yaklaşık 7 ay, Büyük Taarruz'dan ise yaklaşık 19 ay önce yazılmıştır. Dolayısıyla Âkif İstiklal Marşı'nı yazarken, çok karanlık, korku duyulan günler devam etmektedir. Âkif bu nedenle İstiklal Marşı'na "korkma" diye başlamış ve zaferi müjdelemiştir. "Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. "
Reklam
Aslında Âkif Arapça, Farsça, hatta Fransızca sözcüklerle boğulmuş bir Osmanlıcaya karşı halkın anlayacağı bir dil arayışı içindedir. Bunu birçok yerde dile getirmiştir. Âkif dilde sadeleşmeyi, yeniliği -ölçülü olmak kaydıyla- "farz" olarak görmektedir. Şöyle demiştir: "Lisanın sadeleşmesi farzdır. Gazete/erde zabıta vukuatı öyle ağır bir lisanla yazılıyar ki avam bir dua gibi dinliyor. " Âkif, halkın anlamayacağı kadar ağdalı, Arapça, Farsça sözcüklere boğulmuş bir dil kullanılmasını "maskaralık" olarak adlandırmıştır: "'Mehmet Bey'in hanesine leylen fürceyab-ı duhül olan sarik sekiz adet kaliçe-i giranbaha sirkat etmiştir.' deyip de 'Mehmet Bey'in evine bu gece hırsız girmiş, sekiz halı çalmış' dememek maskaralıktır. Avamın anlayabileceği mana, avamın kullandığı lisan ile eda edilmeli ... "
Âkif için "şiirleri roman gibidir" demek yetmez, "o şiirleriyle resim, heykel yapacak kadar söz sanatında ustalaşmıştır" demek daha doğrudur.
Âkif'in Feryadı!
1912 yılında "Süleymaniye Kürsüsünde" adlı şiirinde emperyalizme karşı bağımsızlık ve özgürlük çağrısı yapmıştır gür sesiyle: "Ey cemâat, uyanın, elverir artık uyku! Yok mu sizlerde vatan nâmına hiçbir duygu? Düşmeden pençesinin altına istikbâlin, Biliniz kadrini hürriyetin, istiklâlin. "
Yakın arkadaşları, Akif'in pek çok Fransız klasiğini asıllarından okuduğuna tanık olmuştur. Bunlardan özellikle Lamartine'e hayrandır. Alphonse Daudet'i çok sevmektedir. Zola'yı takip etmektedir. Çok daha önemlisi Camille Flammarion'un "Uranie" romanını Türkçeye tercüme etmiştir. Akif'in Fransızcaya ve Fransız kültürüne olan ilgisini Eşref Edip'ten dinleyelim: "Mehmed Akif, Fransızca sayesinde hem Fransız edebiyatının, hem Garp dünyasının bütün şaheserlerini en derin dikkat ve itina ile okuduğunu, anlaşılmayan satırların üzerinde yaptığı tetkikIerinden anlamıştım. İngilizlerin Şekspir'ini, Milton'unu, Bayron'unu, daha başka büyük simalarını; Fransızların Anatol Frans'a kadar bütün sanat ulularını okumuş ve kendisine tavsiye olunan her eseri' didikleye didikleye tetkik etmişti. Umumi Harp yıllarında Anatol Frans'ın Tayis'ini okuduktan sonra Arab edibi İsmail el Hafız Efendi'ye anlatmış, eserin birçok yerlerini tercüme etmiş, İsmail Efendi, hayretler içinde kalmıştı."
"Gözlerim yaşardı."
Kuvayı Milliye, 15 Mayıs 1919'da İzmir kordonboyundaki işgalci Yunan askerlerine ilk kurşunu sıkan gazeteci Hasan Tahsin'in namlusundan çıkan o kurşunla başlamıştır denilebilir.
Sayfa 68 - İnkılâp KitabeviKitabı okudu
Geri199
1.500 öğeden 1.486 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.