Chris Rojek

Şöhret yazarı
Yazar
8.0/10
7 Kişi
23
Okunma
4
Beğeni
1.199
Görüntülenme

En Yeni Chris Rojek Sözleri ve Alıntıları

En Yeni Chris Rojek sözleri ve alıntılarını, en yeni Chris Rojek kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kötü şöhretliler bile yerden yere vurulup toplum dışına itilmek yerine, toplumun dikkate değer tabakaları tarafından halk şeytanları olarak baş tacı edilir.
Neo-Marksist tartışmaların özelliği, toplumsal düzen açıklamasında ideolojik ortaklık üzerinde çok fazla durması, dolayısıyla bir toplum kuramı olarak Marksizmin özünü -ekonomiyi-göz ardı etmesiydi. Eğer bir şey Marx'ın toplum kuramını tanımlıyorsa, bu şey toplumun genel niteliğini, yasalarını, dini uygulamalarını, egemen düşüncelerini, bilimsel buluşlarını, kadın erkek ilişkisini, vb. eninde sonunda ekonomik ilişkilerin belirlediği görüşü olmalıdır. Sözgeimi “eninde sonunda” ya da “belirlemek” sözcüklerinin anlamı hakkında sorular sorarak bu ifadeyi etkisizleştirme ya da ifadede değişiklik yapma girişimi, aynı zamanda Marx'ın sosyal bilimlere özgün bir katkı yaptığı kavramını da etkisizleştirir. “Tabanın üstyapıları belirlediği” kavramından çok uzaklaşma girişimi, Marksizmin tutarlı bir toplum kuramı olduğu görüşünü zayıflatır. Bu nedenle, tarihi materyalizm genel bir tarih kuramı olarak tartişmalıdır, böyle bir düşünce Marksizmi en azından özgün ve tutarlı yapmıştır.
Reklam
Devletin sosyal yardım harcamalarıyla özel sektörün kârlılık koşulları arasında, pek çok yazarın “meşruluk krizinin” kaynaklarından biri olduğuna inandığı (Habermas, 1976) genel bir çelişki vardır. Hükümetler hem “toplumsal yatırımlar” için büyük harcamalar yaparak seçmenlerin desteğini hem de düşük vergi, yüksek kazanç ve kamu harcamalarının kontrol edilmesini isteyen özel sanayinin desteğini aynı anda sürdüremez. Bu çelişki Keynesyen ekonomi politikalarının kaçınılmaz bir özelliği olsa da “küreselleşmenin” gelişmesiyle “kamu yükü” sorunu daha da ağırlaşmaktadır (Robertson, 1991). Artık herhangi bir hükümetin “kendi” ekonomisini bağımsız bir şekilde düzenlemesi mümkün değildir çünkü dünya ekonomik sisteminin gelişmesiyle birlikte ekonomilerin birbirine bağlı olması ve küresel şirketlerin ulusal ekonomilerin içine yayılması, “ekonomi politikasının” artık büyük ölçüde küresel ekonomik kurumlar ve süreçler tarafından belirlenmesi demektir. Ulusal hükümetlerin yerel seçmenlerin Keynesyen baskılarına (kişiye özel vergilendirme, daha fazla s0syal yardım harcamaları, emeklilik yaşının indirilmesi, vb.), paranın aniden değer kaybetmesine ve faiz oranlarının artmasına neden olacak enflasyon tehlikesini göze almadan karşılık vermesi zordur.
Son yirmi yilda, kültürel dönüşümün önemli bir sonucu, pek çok sosyal bilimcinin, hukukun her şeyden önce ahlaki değil kültürel gücün bir ifadesi olduğunu hiç sorgulamadan kabul etmesidir. Bunun genel bir durum haline gelmesine göz yumulursa ahlaklılığın önemine zarar verir çünkü bu önemin dayandığı tarafsız adalet ilkesini yıpratır. Elbette, hukukun tarafsızlığının sorgulamasını gerektiren haklı nedenler olduğunu kabul edenler arasındayız. Özellikle, hukukun bir terör ortamı yaratmak için uygulandığı yerlerde, buna direnmenin vatandaşın ahlaki görevi olduğu ileri sürülebilir. Aynı zamanda, genelleştirilmiş kültürel göreliliğin, kişilerin yalnızca toplumsal konumları nedeniyle kurban sayıldıkları güçlü bir suçlama kültürü yaratma eğilimi de vardır. Hukukun, güçlünün çıkarları lehine çarpıtıldığı görüldüğü için adaletten bağımsız yardım dilemek olası değildir.
..Hatta laikleşmeyle, anlam ve değerde bir azalma olur, çağdaşlaşma ve laikleşme ile anlam gitgide artan bir kıtlık kazanır.Çokkültürlülük ve farklılığın kabul edilmesiyle, “gerçek değerler” etnisite, cinsel tercih ve dini inançta yoğunlaştığı için ortak anlamın çerçevesinin daraldığını bile varsayabiliriz. Bolluğun artması zevk kültürlerini ve gösterişçi tüketimi de çoğaltır, böylece, bireylerin toplumsal organizmaya bağlanmaktan kaçınmalarını sağlar. Gerçekten de bağlılık sorumluluk olarak tanımlanma eğilimi göstermektedir çünkü mali politika bireyin toplumsal organizmaya katkıda bulunmasını gerektirir, oysa tüketim bireyin bu bağlılıktan kontrolsüz bir arzu ve fantezi dünyasına kaçmasını sağlar. Bu nedenle, kültürel önemin güvenceye alınması için dayanışmaya ve anlama bağlı eylemler daha fazla çaba gerektirir. Fakat çağdaşlaşmanın ve küreselleşmenin hızı kurumların bütünleştirici bir rol oynama gücünü azaltmaktadır. Uluslarötesi kurumla! ve örgütler ulus devletin gücünü tüketmektedir. Bu, çokkültürlülüğün de katkısıyla, günlük yaşamda “bizim” aslında kim olduğumuz sorusunu gündeme getirir.
Risk toplumunun gelişmesini, son on yılda yeni bir beden sosyolojisinin güçlü bir şekilde gelişmesi bağlamında görebiliriz. Bu yeni sosyoloji dalı, özellikle insan organizmasının doğal bir olgu değil, doğadan çok beslenme ve eğitimin şekillendirdiği toplumsal ve kültürel olarak üretilmiş bir varlık biçimi olduğu anlayışı ile ilgilenir. Organizmanın toplumsal olarak yaratıldığı görüşü kısmen, anatominin bir kader olduğu görüşünü reddetmeye yani tersine bedenin bir tarihi olduğunu ve bu tarihin kültürel ve toplumsal bir ürün olduğunu savunmaya çabalayan eşcinsel ve feminist politikadan kaynaklanmaktadır. Cinsiyet politikasının gelişmesine ek olarak, tıp alanındaki teknolojik gelişmeler insan bedeni hakkındaki düşüncelerimizi derinden etkilemiştir çünkü plastik cerrahi, organ nakli, hormon tedavisi ve diğer tıbbi müdahalelerle, kelimenin tam anlamıyla, beden yaratılabilir. Refah ve tıp, yaşlanan bir nüfus yaratarak hastalık ve ölüm oranlarının azalmasına katkı yapmıştır, aynı zamanda çağdaş toplumlarda bedenin yapısı hakkında şiddetli itirazlara da yol açmıştır. Bundan başka, belirttiğimiz gibi, günlük yaşamın ticarileşmesi, insan bedenini iş alanının ve ürünlerin hedefi olarak belirlemiş,ürün satışında başlıca reklam aracı olarak imrendirici unsurlar insan biçimine dönuşturulmustur.
Reklam
32 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.