Kibar,nahif, güçlü bir anlatı, yüreğime mührünü bırakan kitaplardan biri,derin ve dokunaklı bir metin. Taşların sesine kulak veriyoruz. Fransa'da bir ailenin üçüncü çocuğu engelli olarak doğar, göremez, konuşamaz, yürüyemez...Bu çocuğun tüm ailenin hayatını nasıl etkilediğini ve çocuğun gidişinden sonra varlığının sessiz izlerinin aile bireylerini etkilemeye nasıl devam ettiğini görüyoruz hatta ölümünden sonra doğan sonuncuyu bile... Olumlu birer anne baba figürü var, çocukları için ellerinden geleni yapan, obsesif bir ağabey,engelli kardeşine kendini adamış ve isyankar abla, engelli kardeşine umursamaz davranan ve sonradan doğan sonuncu, o da hiç görmediği ölen kardeşinin varlığı ve izlerini yüreğinde hissederek büyüyor.Zaman geçtikçe ailede bazı roller değişiyor, bazı şeylerin izleri ise insanın benliğine yapışıp kalıyor. Çok güzel anlatmış yazar, taşların çözülen dilinin fısıldadığı cümlelere bayıldım. Üç ayrı bölümden oluşuyor kitap: Ağabeyi, kızkardeşi ve sonuncuyu taşların ağzından dinliyoruz. Hacmi geniş değil ama içeriği çok şey barındırıyor. Aile olmayı, kardeşliği,engelli bir bireye aile olmayı, geçmiş yaşantılarımızın ömrümüzün geri kalanını nasıl şekillendirebildiğini çok güzel anlatmış. Yazarın dili ve üslubu çok iyiydi. İyi ki okudum.