Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gerçek Hayat Dergisi

Gerçek Hayat DergisiGerçek Hayat Dergisi - Sayı 974 dergisi
Dergi
8.6/10
18 Kişi
170
Okunma
36
Beğeni
1.880
Görüntülenme

En Eski Gerçek Hayat Dergisi Sözleri ve Alıntıları

En Eski Gerçek Hayat Dergisi sözleri ve alıntılarını, en eski Gerçek Hayat Dergisi kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Son Çağrı
“Sessiz bir odada, lahuti alemlerde gezindiğiniz bir mabette saatin tik taklarının kalbinize çekiç gibi indiği zamanlar vardır.”
Gerçek Hayat Dergisi ,Haziran 2017
"KENDİ KENDİNİ SÖMÜRGELEŞTİREN BİR TECRÜBE!.."
- "Osmanlı’nın sonrasından itibaren yaşadığımız modernleşme deneyimi bir eğitim sistemi kurdu. Bu eğitim sistemi kendi kendini sömürgeleştiren bir tecrübe üretti. Tanzimatla birlikte yönünü yitirdi, Cumhuriyetle birlikte yörüngesini yitirdi. Önceden medeniyeti ayakta tutan ulema tipolojisiydi. “Alimler peygamberlerin varisleridir” hadis-i şerifi üzerinden tarih şekillendi. Alim deyince kuru bilgilenme çabası içerisinde olan, bilgiyi alan, işleyen, yayan kişiyi kastetmiyor. Aynı zamanda ilim yolculuğu, irfan yolculuğu, hikmet yolculuğu yapan insanları kastediyor. Medeniyet çökünce, ülkenin, coğrafyanın, tekil olarak insanların önünü açan, Gazali, İmam Rabbani, Yunus, Sinan gibi kişilikler bir daha çıkmadı. Bu süreç, eğitim sistemiyle birlikte genç kuşakların yok olmasına yol açtı. Ulema gidince entelektüel denilen figür, bir şekilde ulemanın rolünü oynamaya başladı. “Entelektüel” zihinsel faaliyet yapan, eleştiren kişi demektir. “Aydın” daha problemli bir kavram. “Münevver” filan diyorlar ama “kapı kulu” anlamına gelir. Gücün, özellikle siyasi iktidarın sözcülüğünü ve gözcülüğünü yapan kişi demektir. Entelektüel, aydından biraz daha farklı olsa da, bulunduğu çağın çocuğu. Çağrısı çağını geçecek çapta bir düşünür falan değil..." (YUSUF KAPLAN İLE MÜLAKAT-11 ŞUBAT 2019)
Reklam
"Genç Kuşak ve yüzyılın kaybı..."
- "... Şu an Türkiye’nin en önemli dinamiği genç nüfusu. Önümüzdeki 25 yılda bu genç kuşağa sahip çıkılamazsa, Türkiye yüz yılını kaybeder. Beni korkutan şey bu! Tam da post modern süreçte hakikat fikrinin inkar edildiği, batı uygarlığının felsefi olarak tıkandığı, çöküş durumundan çöküş felsefesi yapılan bir durum olarak açıkça ilan edildiği, Çin’in, Hindistan’ın kapitalistleştirildiği, tam da bizim dünyaya bir şey söyleyeceğimiz bir zaman diliminde, bizim önümüzü açacak insanların önünün açılmadığını görünce ürktüm. Türkiye’deki yeni sol, genç kuşağı yönlendirebilecek konuma gelse bile, bu ülkeye söyleceği bir şey yok. Çünkü batıya göre bir şey söylüyor yani batıda üretileni burada tüketiyor..." (Yusuf Kaplan ile Mülakat-11 Şubat 2019)
"MARİFET?! "OL"MAK..."
- "Aslolan bilmek değildir, aslolan olmaktır! Batı uygarlığı epistemolojiye yani bilgiye dayanır, ontolojisi yoktur. Eğitim sistemi de, dünyaya bakışı da sadece epistomoloji üzerinden şekillenir. Bizde ise ontolojiye dayanır; bilme, bulma ve olma yolculuğudur. İlim bilme yolculuğu, irfan bulma yolculuğu, hikmet olma yolculuğudur. Marifet okumak değil, olmak için okumaktır..." (Yusuf Kaplan ile Mülakat-11 Şubat 2019)
"ÇAĞIN KÖRLEŞMESİ!.."
- "... Bu ülkede yaşıyoruz ama bu ülkenin her şeyini şekillendiren biz değiliz. Dolayısıyla Müslümanca yaşayamayız zaten. Bir fikriyat ortaya koyulmadan, medeniyet yolculuğu olmaz. Tek bir zamanın ruhu algısı, tek bir doyma, düşünme, algılama, yaşama biçimi bütün insanlığın duyma, algılama, yaşama biçimlerine şekil veriyor. İnsanın başına gelebilecek en büyük felaket bu. Ben buna çağ körleşmesi diyorum..." (Yusuf Kaplan ile Mülakat-11 Şubat 2019)
"MEVZİ MEVZUU BELİRLER!.."
- Bir medeniyet krizi mi yaşıyoruz? - " Elbette. Üç düzlemde tezahür ediyor bu da. Müslüman zihninin çökmesi, zeminin çökmesi ve zamanının çökmesi. Öyle bir yıkım yaşıyoruz ki, Türkiye’deki bütün kesimler şizofren oldu! Çift kişilikli bir hayat sürüyorlar... Hem seküler hem de Müslüman! Mesele eksen meselesi... Ben Müslüman kimliğine, duyarlılığına, diline, özüne sahip olabilirsem, eksenim orası olursa, pergeli İslami kaynağa raptedersem, bütün kültürlerden beslenebilirim. Durduğumuz yer, gördüğümüz şeyi belirler. Mevziniz, mevzunuzu belirler. (Yusuf Kaplan ile Mülakat-11 Şubat 2019)
Reklam
"KENDİMİZİ KAYBETTİK!.."
- "... Araçlarla amaçları birbirbirine karıştırmamız en büyük problem... Siyaset araç, hakikat amaçtır! Araçları amaçların önüne geçirdiğiniz zaman, araçlar amaçları yutar, dönüştürür. Siyaseti hakikatin önüne geçiremezsiniz. İki yüz yıldır yaşadığımız felaket bu. Bu ülke iki yüz senedir bu ülkenin çocuklarının elinden alındı. İki yüz senedir bu ülkeyi nasıl geri alabilirizin mücadelesini verdik. Ülkeyi geri aldık ama kendimizi kaybettik! Fikir adamlarımızın, düşünen insanlarımızın ülkenin önünü açacak bir yerde durması gerekirdi. İktidar dindar kesimin elinde olsa da, iktidarla arasına mesafe koyabilmesi lazımdı. İlim adamı, fikir adamı iktidara yaranmaz, kör kütük bir şekilde de saldırmaz..." (Yusuf Kaplan ile Mülakat-11 Şubat 2019)
"NİMET BİR İMTİHANDIR!.."
- "... Teslimiyet ve temsiliyet sorunumuz var! Müslümanlar hakikate hakkıyla teslim olamadıkları için, hakkıyla temsil edemiyorlar. Deizm de bence oradan kaynaklanıyor. Bu dünyanın ayartısı daha cazip geliyor. Müslüman dediğin kişi dünyevi nimetleri elinin tersiyle itmesini bilen kişidir. Nimet bir imtihandır. Herkes şikayet ediyor ama çok fazla kafa yormuyoruz..." (Yusuf Kaplan ile Mülakat-11 Şubat 2019)
"HAKİKATİN İZİNİ SÜRMEK..."
- "... Her hâl ve şartta hakikatin izini sürmek zorundayız. Hakikatin yitirilmesi demek, varlığımızın anlamını yitirmesi demek. O zaman iktidar olmanın bir anlamı yok ki! İnsana ilişkin, dünyaya ilişkin kuracağımız cümlelerin içinin boş olması demek. İnsanlık tarihinde insanlar bu kadar hakikate susamadı. Eleştiri yapacağız, ama bir Müslümanın eleştirisi yakarak, yıkarak olmaz. Nebevi usul bu değil. Nebevi usul, yamanmadan, mesafeyi koruyarak, herkesin de söylediğiniz şeyi ciddiye almasını sağlayacak bir şekilde olur..." (Yusuf Kaplan ile Mülakat-11 Şubat 2019)
"DÜNYA'YA BİR ŞEY SÖYLEYEBİLMEK..."
- "... Şu an ilk defa tüm dünya tekleşti! Bütün insanlık tek bir dünyada yaşıyor. Düşünce setleri aynı, davranış biçimleri aynı, zevk biçimleri aynı. Bizim tam da dünyaya bir şey söyleyebileceğimiz zaman dilimi. Söylersek dünya bizi duyar, çünkü ruh var bizde. Dünyada sömürgeleştirilemeyen tek ülkeyiz, ama kendi kendini sömürgeleştiren de tek ülkeyiz! Bizim genetik, kültürel kodlarımız henüz bozulmadı. Ama bu en fazla iki kuşak gider. Post modern küresel dalganın önünde tutunabilecek mecalimiz kalmayabilir. Eğer tutunabilirsek, insanlığın önünü açabiliriz. (Yusuf Kaplan ile Mülakat-11 Şubat 2019)
Reklam
"BU ÜLKE, ZİHNEN İÇERİDEN ELE GEÇİRİLDİ!.."
- "... Türkiye’nin kendi kendini sömürgeleştirmesi eğitim sistemi üzerinden oldu... Daha sonra özellikle televizyonların, medyanın yaygınlaşmasıyla birlikte kültür endüstrisi de sömürgeci bir zihne sahip oldu. Bu ülke fiilen dışarıdan işgal edilemedi ama zihnen içeriden ele geçirildi!.. (Yusuf Kaplan ile Mülakat-11 Şubat 2019)
"FİKİR ve OLUŞ ÇİLESİ..."
- "... Öncü kuşak dediğim, İnsan-ı Kamil modeli. Teslim olmuş bir insandan bahsediyorum. Geçmişte yapılan öncü kuşak çalışmalarıyla sadece şekilsel bir benzerlik var. Benim sözünü ettiğim yöntemle kişi ilk önce kendisi olacak, bütün yükümlülüğün kendisinde olduğunu düşünecek. Bu dünyada yaşayacak ama bu dünyayı yaşamayacak. Başka çağlarla, çağrılarla irtibat kurabilecek insanlar. Elli sene, yüz sene ötede yaşayabilecek insanlar. Benim derdim bir şekilde bizim önümüzü açabilecek, fikir ve oluş çilesi çekebilecek, oraya buraya yamanıp yalpalamayacak ve her yerden beslenebilecek bir insan tipinin önünün açılması..." (Yusuf Kaplan ile Mülakat-11 Şubat 2019)
"OKUMA YÖNTEMİ..."
- "... Dört kurşun kalemle okuma yöntemi tavsiye ediyorum. Yeşil kalemle kavramların altı çizilecek, kırmızı kalemle önemli satırların altı çizilecek, mavi kalemle atlanmaması gereken yerler işaretlenecek, kurşun kalemle ise boşluklara notlar çıkartılacak. Altını çizerek okumak vakit alıyor, ama zaten çok kitap okumayı tavsiye etmiyorum. Kavramları bulmak için durmayı, düşünmeyi ve zihinleri aktifleştirmeyi tavsiye ediyorum. Benim hedeflediğim şey, Müslümanca düşünme melekeleri, medeniyet perspektifi ve dil zevki kazandırmak. Dil zevkinden kastettiğim şey, Türkçeyi kavramsallaştırmalar yapabilecek bir şekilde kullanması. Disiplinler arası okuma yaptığı zaman, farklı disiplinlerden hangi kavramları nasıl ödünç alabileceğini, nasıl kavramlar inşa edebileceğini görecek..." (Yusuf Kaplan ile Mülakat-11 Şubat 2019)
"İSMET İNÖNÜ NASIL BİRİYDİ?.."
- " İsmet İnönü’nün askeri kariyerini bir yana bırakırsak, siyasi tarihimizde 50 yıllık bir yeri var. 1922’den 1972’ye kadar devam eden bu siyasi etki, bence bugün bile devam ediyor. Cumhuriyet Halk Partisi’nin özellikle çekirdek bir kesiminde hala İnönü zihniyeti yaşıyor. Burada Atatürk’ten bağımsız ele alamayacağımız 1922-1938 arası bir dönem var. Bu dönemde ikinci adam gibi görünmekle birlikte, Lozan, başbakanlık dönemi ve 1930’lar itibariyle bir başbakandan çok daha fazlası, cumhurbaşkanının pozisyonuna da ortak olmuş bir İnönü resmi görmeye başlıyoruz. Kemal Karpat’ın deyişiyle 1935 yılından itibaren Atatürk’e dahi “Bizim dediğimizi yapmazsan seni Cumhurbaşkanı seçmeyiz” tehdidinde bulunabilecek bir pozisyona ulaşmış bir İnönü’den bahsediyoruz..." (Mustafa Armağan ile Mülakat-4 Şubat 2019)
"İYİ BİR İKİNCİ ADAM!.."
- "... Atatürk ona Lozan’dan itibaren, “iyi bir ikinci adam” bulduğu kanaatiyle çok prim verdi. Kaldı ki İstiklâl Savaşı yıllarında birçok hatasının üzerini kapattı. Eskişehir-Kütahya muharebeleri büsbütün bir faciadır. Bütün bunların üstünü Atatürk kapattı. Atatürk’e gebe kalmış olan İnönü, onun dediğinin dışına çıkmamayı bir hayat prensibi haline getirdi. Fakat her zaman bu ikinci adamlardan korkmak gerekir. Çünkü yavaş yavaş tam güven verdikleri o birinci adamın altını oyarlar. İkinci adamlar, kendi geleceklerini nasıl garantiye alacaklarının hesaplarını bu süre içinde yapmak durumundadırlar. İnönü, 1920’lerin sonunda inkılaplar bitip de rejimin oturtulması sürecinde, Atatürk’ün dil-tarih konularına yönelmesini fırsat bilerek, teşkilatı ve idareyi özellikle de askeriyeyi kendi eline alma hesapları yaptı. 1938’de İnönü’nün cumhurbaşkanı seçilmesi sürpriz değildi çünkü altyapıyı hazırlamıştı. Ondan başka kimse bu kadar organize ve teşkilata hâkim bir pozisyonda değildi. Onun seçilmesinden başka çare yoktu. (Mustafa Armağan ile Mülakat-4 Şubat 2019)
445 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.