Ürdün’de doğdu. On yedi yaşına kadar Kuveyt'te ve Lübnan’da, sonrasında İngiltere’de, ardından Kaliforniya’da yaşadı. UCLA’de mühendislik eğitimi aldı. Mühendislik yapan Alameddine, bu süreçte resim ve edebiyat başta olmak üzere farklı sanat dallarıyla ilgilendi. Dört romanı ve bir kısa hikâye seçkisi olan Alameddine, Guggenheim bursu sahibidir. San Francisco ve Beyrut’ta yaşamını sürdürmektedir.
Kutulara giren kitaplar - kutular dolusu kağıtlar, dağınık çeviri sayfaları.- İşte benim hayatım bu.
Uzun zaman önce tüm benliğimi, kelimelere duyduğum kör bir tutkuya adadım. Edebiyat benim kum havuzum. İçinde oyunlar oynuyor, kaleler, duvarlar inşa ediyor, şahane zaman geçiriyorum. Beni asıl zorlayan oyun bahçesinin dışındaki dünya. Bu görünen dünyaya uysal ama geleneksel sayılmayacak şekilde uyum sağladım ki fazla sıkıntı çekmeden kitaplardan oluşan dünyama geri çekilebileyim. Aynı metafordan devam edersek, eğer edebiyat benim kum havuzumsa, gerçek dünya da kum saatim - içimi gıdım gıdım tüketen bir kum saati.- Edebiyat bana hayat veriyor, hayat beni öldürüyor.
Eh, hayat herkesi öldürüyor.
Elektrikçinin hemen yanında geleceğin evli çiftleri olacak ergenlerle dolu bir Starbucks var. Süsleniyor püsleniyor, konuşup flört ediyorlar. Her biri rahatsız ve uzun süre koruması imkânsız pozisyonlarda koltuklara yığılmış, sütlü bulaşık suyu içiyor.
İnsan hiçbir şeyin kaybını, “olabilirdi”lerin kaybı kadar derinden duyumsamaz. Hiçbir nostalji, asla gerçekleşmemiş olan şeylere duyulan nostalji kadar acı vermez.
İnsan hiçbir şeyin kaybını, 'olabilirdi'lerin kaybı kadar derinden duyumsamaz. Hiçbir nostalji, asla gerçekleşmemiş olan şeylere duyulan nostalji kadar acı vermez.
"İnsan hiçbir şeyin kaybını, ‘olabilirdi’lerin kaybı kadar derinden duyumsamaz. Hiçbir nostalji, asla gerçekleşmemiş olan şeylere duyulan nostalji kadar acı vermez."
DİPÇE :
Bencil bir anneden artakalan sevgisiz bir evlat, başarısız bir evlilikten artakalan sahipsiz bir dul, babasız, çocuksuz, kocasız, o gereksiz bir uzantı, lüzumsuz kadın Aaliya!
Rabih Alameddine, bu gereksiz uzantıdan bir karakter yaratmış onu edebiyat havuzunun içinde yoğurmuş, Beyrut'un iç savaşından kalkan toz zerrecikleri ile
Varlığını okumaya ve çeviriye adamış savaşın ortasında varsaydığı benliğinin peşine düşmüş, zihnini bir kütüphanenin raflarına teslim etmiş, kimsenin ilgisini çekmeyeceğini bildiği baş yapıt değerindeki eserlerin Arapça tercümesini yaptığı bir oda ve Aaliya, onun tabiriyle lüzumsuz bir kadın. Kendini neden lüzumsuz olarak nitelendirdiğiyse
Efendim bir olaylar bir olaylar... Lübnan iç savaşının başladığı tarihlerde genç bir kadın olan ama kitap boyunca yaşlılık hallerini tanıdığımız bir kitap çevirmeniyle baş başayız. Yazar erkek olmasına rağmen bir kadın karakteri anlatıyor. Bence erkek olup da kadın karakteri başarılı değildi. Çok nadir erkek yazar kadın karakteri yazma konusunda