1909 yılında İstanbul'da doğan Samih Tiryakioğlu Tiryaki Hasan Paşanın torununun oğlu Bülent beyin oğludur. Nişantaşı ve Galatasaray Sultanilerinde Fransızca okudu. Daha sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne bağlı Gazetecilik Enstitüsü'nden mezun oldu. Strasbourg Üniversitesi Milletlerarası Gazetecilik Yüksek Öğretim Merkezi'ni bitirerek on dört yıl bu kuruluşun yönetim kurul üyeliğini yaptı. 1943 yılında Ulus gazetesine çevirmen olarak girdi. 1947 yılında Hürriyet Gazetesine geçerek yazı işleri müdürü oldu ve aynı dönemlerde İktisat Fakültesi Gazetecilik Enstitüsünü bitirdi. Haldun Simavi ile bir sürtüşmeden sonra gazeteciliği bıraktı ve hayatının sonuna kadar çevirilerle meşgul oldu. Samih Tiryakioğlu klasik ve modern dünya edebiyatı, hukuk, iktisat, tarih, din politika gibi konularda yüze yakın eseri, örneğin Diriliş, Dr. Jivago, Anna Karenina, Madam Bovary, Parma Manastırı, Rüzgar Gibi Geçti, Harp ve Sulh, İzlanda Balıkçısı gibi ve daha birçok dünya klasiğini dilimize çevirdi. Gazeteciler Cemiyeti tarafından verilen 1986 Burhan Felek Basın Hizmet Ödülü'ne layık görüldü. Samih Tiryakioğlu 8 Şubat 1995'de İstanbul'da öldü.
13 Ocak 1868 günü toplanan Senato, Johnson'la Grant'a Stanton'un azlini tasvibetmediğini çok sınırlı bir eda ile bildirdi. Stanton'un bakanlık binasına gelmesi üzerine de Grant, makamından ayrıldı.
“Para ile her şeye sahip olunacağı söylenir! Mesela; yiyecek alırsın, ama iştah alamazsın. İlaç alırsın, ama sağlık alamazsın. Bilgi alırsın, ama bilgelik alamazsın. Gösteriş alırsın, ama güzellik alamazsın. Eğlence alırsın, ama neşe alamazsın. Tanıdık alırsın, ama dost alamazsın. Hizmetçi alırsın, ama sadakat alamazsın. Boş vakit alırsın, ama huzur alamazsın. Para ile her şeyin kabuğunu alır, ama hiçbir şeyin çekirdeğini alamazsın!” #arnegarborg
Sokrates’in yargılanmasından Nürenberg davasına kadar on meşhur yargılama hadisesi özetlenerek yargılamalardaki hukuki eksiklik ve hatalar ele alınmıştır. Yabancı yargılamalardan ayrı olarak Mithat Paşa’nın yargılanması ve hazin sonu da incelenmiştir. Esasında ele alınan konuların her biri müstakil bir kitap oluşturacak nitelikte olduğundan Stefan Zweig’in biyografilerinden aldığım tadı aldığımı söyleyemem. Örneğin yargılamalardan biri Fransa Kralı XVI. Luis’nin karısı Marie Antoinette’nin yargılaması hakkındadır. Zweig’in Marie Antoinette’yi anlattığı eser daha canlı ve ilgi çekici bir portre ortaya koymaktayken Tiryakioğlu Marie Antoinette’nin hayatıyla ilgili özet bilgi verdikten sonra yargılanmasına odaklansa da maalesef Zweig kadar başarılı bir eser ortaya koyamamıştır. Keşke merhum küçük bir eserde on üç yargılamaya sarf ettiği emeği bir yerli ve yabancı yargılamayı adamakıllı ele alsaydı daha güzel olabilirdi. Yine merhumun hakkını yememek lazım, siyasi yargılamaları ele alması bakımından önemli bir iş yapmıştır. Bununla birlikte Cumhuriyet tarihinden de bir örneği inceleseydi daha çarpıcı olurdu.