1887 yılında ilk baskısı yapılan eserin mukaddimesi yazar tarafından 1924 yılında yazılmış. Sezai Bey geçen yıllar arasında 'yazamadıklarından' hayıflanarak sunmuş. Esarete ve köleliğe bir eleştiri niteliğinde vurmuş kalemini, arada da olay örgüsünden koparak dönemin sözde aydınlarına giydirmiş. Dilber, Kafkasya'dan getirilen esir kızın başından geçen sergüzeşti anlatılmış sayfalarda. Önce küçük yaşta getirildiği evde uğradığı dayak ve işkenceler, satıldığı esir evinde yapılan muameleler ve ardından girdiğin konağın yirmi üç yaşındaki ressam beyi ile yaşadığı gizli sevda... Uzun betimlemelerle süslenirken; ayın, güneşin ve ağaçların eşlik ettiği cümlelerde de kayboldum. Baya baya kayboldum :) O yıllarda usul böyleydi demek ki, bir bahçe bile anlatılırken destan yazılması gerek görülmüş. Her neyse, benim için hikayesi manalıydı. Sonunun böyle biteceğini de tahmin etmemiştim. Gerçekten hürriyetine kavuşacağını umdum, belki de gerçekten kavuşmuştur.
Kara sevdadan kafayı sıyıran Celal Bey'in ruhuna.