Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Yazınsal yaratı
Yazınsal yaratı, bir yapıtının üretimi olduğuna göre, onu okuma, alımlama da bir üretim (yeniden üretim)' dir.
Alımlama Estetiği Kuramı
Berna Moran'dan "Alımlama Estetiği ya da kuramı (Rezenptionsasthctik) 1960’ların sonundan bu yana edebiyat eserlerinin anlamı ve yorumu ile ilgili olarak okurun işlevini inceleyen çeşitli kuramlara verilen genel bir addır. Ama bu çeşitlere geçmeden önce, alımlama kuramının, Duygusal Etki Kuramı’ndan nasıl ayrıldığını belirtmekte yarar
Reklam
240 syf.
·
Puan vermedi
“METİNLERARASI İLİŞKİLER” KİTABINA DAİR
Bir akademisyen olan ve halen Hacettepe Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde profesör olarak görevine devam eden Kubilay Aktulum’un “Metinlerarası İlişkiler” adlı kitabına tanıtıcı nitelikte bir inceleme yazmak istedim. Zira metinlerarasılık, edebiyatla bir şekilde meşgul olan herkesin sıklıkla duyduğu bir kavram. Kristeva’nın
Metinlerarası İlişkiler
Metinlerarası İlişkilerKubilay Aktulum · Kanguru Yayınları · 201440 okunma
Türü ne olursa olsun her yazınsal yaratı Duygu düş ve düşünce dünyamızda oluşan dalgalanmaların etkilenmelerinin ürünüdür.
Çok yinelenmiş bir söz vardır. "Her büyük yazınsal yaratı, insanı insana taşır." Bunun doğruluğuna inanmışımdır hep.
Yazınsallığın belirlenmesinde güvenilir ölçüt metindeki evrenin niteliğidir. Nasıl bir evren sunuluyor bize? Bu evrenin sınırlarını çizebilir, gerçekliğini içinde soluduğumuz deneyim dünyamızın verileriyle kanıtlayabilir miyiz? Deneyim dünyamızdan seçilenler nasıl bir değişime uğratılmıştır? Yazınsal metnin, adlandırılarak söyleyelim, bir öykünün, bir romanın, bir şiir ya da oyunun bize sunduğu evren, gerçeklerin tam bir yansıtımı ise o yapıtın yazınsallığına kuşkuyla bakabiliriz. Çünkü her yazınsal yaratı, gerçeğin ya da yaşantının belirli bir anlama göre dilde yeniden üretilmesiyle oluşur böyle olunca da bir romanı, bir öyküyü, bir şiir ya da oyunu kendi iç yapısına göre düşünmek gerekir. Elbette ki bu iç yapıda yer alan evren, dış dünyadan, gerçekler dünyasından tümüyle kopuk değildir, onun üzerine kurulmuştur. Ancak sanatçının okura kazandırmak istediği anlam ve yaşantı doğrultusunda değişimlere uğramıştır. Yazınsal metinlerdeki evrenin kurmaca oluşu da buradadır işte. Sözgelimi Kemal Tahir'in kimi romanlardaki olaylar, kişiler, nesneler gerçek yaşamdakilerle ne denli özdeşleşirse özdeşleşsin, gerçek yaşamdan yıla çıkılarak değerlendirilemez. Yorgun Savaşçı'daki Albay Bekir Sami ile Ulusal Bağımsızlık Savaşımızdaki Bekir Sami'nin kimliği aynı olsa bile kişilikleri değişiktir. Yorgun Savaşçı'daki bir roman kişisidir, kurmacadır. Romancının sunduğu evrene göre çizilmiştir kişiliği.
Reklam
Her yeni yaratı, kendinden önce yaratılmış olanlarla beslenir, oluşur. Aralarında yazınsal imgelemin yarattığı bir soy bağı vardır. Yıllarca önce La Bruyer ne demişti: "Her şey daha önce söylenmiştir. Yedi bin yıldır insanlar vardırlar ve düşünmektedirler." Önemli olan, söylenmiş olanı yeniden kurgulayıp kendi söylemimize dönüştürmedir."
Yazınsal yaratıları, yaratıcılarının özyaşamından tümüyle soyutlayamayız. Her kurmaca ya da yazınsal yaratının köklerinde yaratıcısının deneyimlerimden, içsel yaşamından izler vardır. Bu gerçekliği bir yazımda işlemiş, şöyle demiştim: "...Hangi yazınsal yaratı vardır ki yaratıcısının yaşamından açık ya da örtük izler, öğeler taşımasın? Yazar, hangi hayatı anlatırsa anlatsın, o hayatın çevriminde kendi gölgesini dolaştırır; yarattığı kişilerin tensel, tinsel portrelerinde kendinden çizgiler yansıtır.
Okuma böyledir işte... Değiştirici , büyüleyici, gizemli bir gücü vardır. Hangi yaşta olursak olalım, haz alarak okuduğumuz bir roman, öykü, anlatı ya da şiir etkiler bizi, yaşamımızı zenginleştirir; yeni yaşamlar katar yaşamımıza. Algılama, kavrama yetimizi besler, keskinleştirir. Dış dünyayı, başkalarını daha iyi anlamamızı sağlar. Diyelim ki Dostoyevski'nin Suç ve Ceza'sını okuyoruz. İnsan ruhunun derinliklerinde dolaşır, acıyı tanırız. Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar'ı bizi, yaşam yolumuzu çizen etkenlerle yüz yüze getirir. Böylece kendimizi de tanırız. Diyeceğim her yazınsal yaratı, duygu dünyamızın sınırlarını genişletir. Yalnızca duygu dünyamızı mı? Düşünce dünyamızı da. Okuma, türlü etkenlerin doğamıza vurduğu prangaları kırar, özgürleştirir bizi. Ne diyordu Thomas Jefferson: "Özgür insan, okuyan insandır." Çünkü bilgisizliğin, kör inançların ve saplantıların her türlüsünü yenen bir güçtür okuma... Ne var ki burada "okuma" sözcüğü, "okur yazar" anlamında kullanılmıyor. Okuryazarlık ayrıdır, "okurluk" ayrı... Okur, okuma yazma becerisini sürekli kullanmayı alışkanlık haline getirendir, okumadan edemeyendir. Okumanın özgürleştirici gücünü inanandır...
24 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.