Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Yazınsal yaratı tüyoları :)
§ "Kelimelerin her birinin birçok ayrıntılı anlamı var. Bir sözcüğü öbürünün yanına öyle getireceksin ki okuyucusunu yüreğindeki tel titreyecek." Konstantin Paustovski §
Sayfa 16 - Akılçelen KitaplarKitabı okudu
Edebiyat kadar gerçek olmayıp da gerçek olduğuna inandıran başka bir yaratı ürünü yoktur. Demek yazınsal metnin kendiliğinden kazandığı bir nesnellik var ve bunu önce anlatılan hikaye sağlıyor, hikaye okuru kendisine benzeyen ama tanımadığı için merak ettiği insanların dünyalarına götürüyor; ama öbürü de dildir ve anlatılanı yerine sabitleyen dil olmasa, gerçeklik duygusunun sağlamlaşması da olanaksızlaşır.
Reklam
288 syf.
·
Puan vermedi
·
4 günde okudu
"Türk Akademisyen, Dil Araştırmacısı, Yazar"..
Emin Özdemir
Emin Özdemir
"Edebiyatçılar Derneği ile Dil Derneği üyesidir. “Kırk sekiz yıllık öğretmenliğini bilimsel çalışmaları, yazınsal yapıtlarıyla yücelten Emin Özdemir, ustalıkla kullandığı öz Türkçeden hiç ödün vermemiştir. ...
Düşüncenin Canı
Düşüncenin Canı
yalnızca bir dil ustasının ne söylediğiyle
Düşüncenin Canı
Düşüncenin CanıEmin Özdemir · Eksik Parça Yayınları · 20166 okunma
Stalinist bürokrasi tarafından bütün tinsel yaratı biçimlerine uygulanan kaba mekanik himayenin ortadan kaldırılması, SSCB'deki genç proleter unsurların sosyalist kültür yaşamı içinde yazınsal ve kültürel seviyelerinin değer kazanması için olmazsa olmaz bir koşuldur.
Sayfa 83 - "Proleter edebiyat" üstüne Lev Troçki ile bir söyleşi (Maurice Parijanine ile)Kitabı okudu
Öyleyse, yaratma örneği yazınsal/sanatsal metin; 'var olanla yetinmeyen' (burada, yüceltmeden farklılığına işaret etmiş oluyorum), 'varoluşunu bir nevrotik gibi sorunlu olarak yaşamayan' (burada da, belirtiden farklılığına işaret etmiş oluyorum) ama ‘varoluşunu sorunsallaştıran', verili hayatla ya da hayatı ile hesaplaşan, hesabı da sanatsal yaratı olarak kesen sanatçının ürünü oluyor
Sayfa 113Kitabı okudu
Yazınsal yapıt sadece dil dünyasında ikâmet etmez. Haydi, "Eder!" diyelim; ama dil dünyasının da içinde yer aldığı bir toplumsal, bir tarihsel, bir psikolojik, bir mitolojik "sphére" (yuvar, küre, alan, çevre, ortam) vardır. Yuvarlar vardır. Bunların hepsinin değerlenmesi, yorumlanması gerekir. Yapısalcılık ve göstergebilim sadece dil yuvarını (sphére) ele alıyor ve yazınsal yapıtı dile indirgemeye kalkışıyordu. Buradan hareket eden goygoycular da yazınsal yapıt eşittir dil diye kasıla kasıla ortalığı talan ediyorlardı. İlhan Berk'in kendini "yapısalcı şair" olarak tanımladığını anımsayalım. Çünkü yapısalcı değerlendirme ve yorumlama yönteminin bir yaratı yöntemi olduğunu sanmaktaydı. Türk şiiri ve edebiyatı hep böyle "sanma"ların tuzağına düşmüştür. Benim dışımda bir Allah'ın kulu çıkıp, "Olur mu böyle şey, saçmalamayın!" diyemedi. Daha acısı, bir Allah'ın kulu çıkıp "Asıl sen saçmalama!" diyemedi bana.
Sayfa 138 - Dünya Kitapları, Yayın Yönetmeni Feridun Andaç, Birinci Basım Nisan 2005Kitabı okudu
Reklam
¶¶ Benim için "yalnızdınız", "yalnızsınız" diyorsunuz. Yazınsal yaratı bireysel bir eylemdir. Bu eylem yüzde yüz yalnızlık ister. Yalnız değilseniz kendinize ait olanı yazamazsınız. ¶¶
Sayfa 72 - Dünya Kitapları, Yayın Yönetmeni Feridun Andaç, Birinci Basım Nisan 2005Kitabı okudu
"Şiir teriminin Eski Yunanca'daki başlıca anlamı 'yaratı'dır; eski Çin geleneğinde de 'şiir, dilsel sanat' olan şih ile 'ereklik, niyet, amaç' anlamındaki çih birbirine sıkı sıkıya bağlı iki ad ve kavramdır. İşte genç Rusların dikkatle incelemeye çalıştıkları, şiirsel dilin bu açıkça yaratıcı ve erekçi özelliğidir."
Sayfa 72 - Roman Jakobson | Sekiz YazıKitabı okudu
"Bir imgenin bayağılığının dilsel bir olgu olmasına karşın, onun yenileşmesi yazarın biçemine ilişkin bir olgudur; kişisel yaratı çabası ve bir yazarın yaratıcı dehası eskimiş bir imgenin yenileştirilmesinde ortaya çıkar."
Sayfa 60 - J.TaillardatKitabı okudu
Şiir her şeyden önce bir dilsel üründür, ama, Mihail Bahtin'in de dediği gibi, şairin yaratısı dilin dünyasına oturmaz, orada bulunmaz, şair yalnızca dilden yararlanır. Malzemeye ilişkin olarak, sanatsal amaçla koşullanmış olan sanatçının işi malzemeyi aşmaktan ibarettir. Şairin yaratıcı bilincinin kaynağında dilsel bilinç değil, yazınsal yaratı bilinci vardır. Yazınsal bilince ulaşmak için dilsel evrenin aşılması gerekir. Bu nedenle, evet, şiir her şeyden önce bir dilsel üründür; ama sonuçta, dilden yararlanarak onu aşan bir yazınsal yaratıdır. Dil tek başına, pasif durumunda, hiçbir söylemi temsil etmez. Onu bir söyleme (yazınsal, hukuksal, siyasal, vb.) oturtan o söylemin kendisine özgü bilincidir. Demek ki bir dilin yazınsal olması için, yazınsal söylem bilinci doğrultusunda kullanılması; yazınsal metnin şiir olabilmesi için de şiirsel söylemin kuralları içinde söylenmesi, yazılması gerekmektedir.
Reklam
Yazın sanatında gerçekçilik denilen şeyden daha anlaşılmazı yoktur. Çünkü bu gerçekçiliğin gerçekliği hangisidir? Doğru olan şu ki gerçekçilik denilen, tümüyle dışta olan, görünürde olan, kabuksal ve öyküsel olan şey, yazınsal sanatla ilgilidir, şiirsel ya da yaratıcı sanatla ilgili değil. Bir şiirde -ve en iyi öyküler şiirlerdir-, bir yaratı da gerçeklik eleştirmenlerin gerçekçilik dedikleri ile ilgili değildir. Bir yaratıda gerçeklik, içten, yaratıcı, istençli bir gerçekliktir. Bir ozan yaratıklarını -canlı yarattıklarını- gerçekçilik denilen yollarla yaratmaz. Gerçekçilerin kişileri genellikle iple oynatılan ve göğüslerinde Maese Pedro'nun sokaklardan, alanlardan, kahvelerden toplayıp defterine not ettiği tümceleri yineleyen bir gramafonla dolaşan giyinik mankenlerdir.
Derinlikli hiçbir yazınsal yaratı, ilk okuyuşta kapılarını açmıyor insana...
Sayfa 39 - bilgiKitabı okudu
Çocukları basılı sözden soğutan bir başka neden de öğretici olmayı her şeyin başında tutmamızdır. Ders vermeyen, üstelik bunu açık seçik biçimde yapmayan hiçbir yazınsal yaratı ana dil öğretiminde yer almaz. Yazıların seçiminde, işlenişinde başat ölçüttür ders vericilik. Bir yazı, bir şiir ne denli dil tadı taşırsa taşısın, ne denli güzel, renkli ve zengin bir yaşantı birikimiyle yüklü olursa olsun öğretici değilse, ders vermiyorsa beş para etmez. Burada Goethe'nin o ünlü sözünü almakta yarar var: "Bir şey ki salt ders vermekle kalır, duygu dünyamın sınırlarını genişletmede hiçbir katkısı olmaz, o şeyden nefret ederim ben."
Okuma böyledir işte... Değiştirici , büyüleyici, gizemli bir gücü vardır. Hangi yaşta olursak olalım, haz alarak okuduğumuz bir roman, öykü, anlatı ya da şiir etkiler bizi, yaşamımızı zenginleştirir; yeni yaşamlar katar yaşamımıza. Algılama, kavrama yetimizi besler, keskinleştirir. Dış dünyayı, başkalarını daha iyi anlamamızı sağlar. Diyelim ki Dostoyevski'nin Suç ve Ceza'sını okuyoruz. İnsan ruhunun derinliklerinde dolaşır, acıyı tanırız. Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar'ı bizi, yaşam yolumuzu çizen etkenlerle yüz yüze getirir. Böylece kendimizi de tanırız. Diyeceğim her yazınsal yaratı, duygu dünyamızın sınırlarını genişletir. Yalnızca duygu dünyamızı mı? Düşünce dünyamızı da. Okuma, türlü etkenlerin doğamıza vurduğu prangaları kırar, özgürleştirir bizi. Ne diyordu Thomas Jefferson: "Özgür insan, okuyan insandır." Çünkü bilgisizliğin, kör inançların ve saplantıların her türlüsünü yenen bir güçtür okuma... Ne var ki burada "okuma" sözcüğü, "okur yazar" anlamında kullanılmıyor. Okuryazarlık ayrıdır, "okurluk" ayrı... Okur, okuma yazma becerisini sürekli kullanmayı alışkanlık haline getirendir, okumadan edemeyendir. Okumanın özgürleştirici gücünü inanandır...
24 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.