Elinden kitap düşürmeyen biri olarak bu kitaba nasıl bu kadar geç kaldım bilmiyorum. Okumaya başladığım ilk andan itibaren sanki içimde sakladığım o garip anlaşılmazlık hissi siyahtan griye döndü. Kitaba başlamadan önce hakkında bilgi edinmek için okuduğum çoğu yorum memleketin yaşadığı dönüşüm, doğu-batı, eski-yeni, geleneksel-modern arasındaki
Mihail Bulgakov
Sovyet Edebiyatından Bir Kara Mizah: Köpek Kalbi
Tanrıya öykünen Dr. Frankenstein‘ın bir köpek-insan yarattığını düşünün; şimdi bu doktoru bir çaylak bilimadamı değil de burjuvanın önde gelen cerrahlarından biri olarak hayal edin, yaratık da proletaryayı temsil etsin. Başlangıçta bir sokak köpeğinin ezikliğine ve bir adi suçlunun
hani hayat ve ona tutunuş anlamında ipin incele incele kopuşları olur ya bu da öyle bir şey; ama benimki biraz düşünülenin aksine. çoğuna göre ip kopması hayata artık tutunamamak gibi görülse de ben her kıyımda ve her kopuşta ipe değil anlamlara tutunuyorum. içimi ne zaman hayattan bir şeyler kesse, acıtsa, kırsa hemen anında olmasa da bir şekilde
Eski şapkalarımız, ayakkabılarınız, elbiselerimiz gün geçtikçe bizden bir parça olmazlar mı? Onları sık sık değiştirmek isteyişimiz de bu yüzden değil midir ? Yeni bir elbise giyen adam az çok benliğinin dışına çıkmışa benzer.
Abartılı duygulan seviyoruz. “Yağmasa da gürlemek” diye bir tabir vardır
dilimizde, bilirsiniz. İlk bakışta kulağa hoş gibi gelir. Ama biraz düşününce
pek de öyle gözükmüyor. Sevgimizi gösterirken örneğin; “senin için ölürüm” diyoruz. Bu gürlemektir işte.
“Senin için çay demlerim, senin için hiç üşenmeden sokaklarda kestaneci
arayabilirim, senin