Akıyordu su
gösterip aynasında söğüt ağaçlarını.
Salkımsöğütler yıkıyordu suda saçlarını!
Yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere
koşuyordu kızıl atlılar güneşin battığı yere!
Birden
bire kuş gibi
vurulmuş gibi
İnsanı kör eden, gözüne bir mil çekilip de dünya aydınlığını görmesini engelleyen sevdadan öte kötülüğün suyudur, irin gibi kokan zehirdir. İnsanlığın zehri... Bu yüzden kötülüğün sınırlarının başladığı yerde aşk rafa kalkar, kalkmalı da...
Ve daha sonra, yaldızlı ahşap bir Kanton heykelinin önünde (aslında geçen yüzyılda yapılmış bir kopyasıydı) durdular, heykel Marco Polo'yu şişman ve açık renk gözlü bir Çinli olarak tasvir ediyordu, başında dar kenarlıklı, basık bir şapka, ayaklarında aynırenk tahta pabuçlar vardı, ağzının iki yanına (yanaklarına doğru bükülmüş) yine siyah
Bir kadın var. Tek başına kalakalmış. Bir gecenin içine hapsolmuş gibi. Bir yerde sıkışmış. Sanki dünya daralmış da küçük bir oda kadar kalmış. Bir kapı var ama nereye açıldığı meçhul. Açılıp açılmayacağı da öyle.
…Bunlar korku ve dehşet düzeylerinin sıralandığı yerlerdi. Dante cehennemi için bu katlardan daha iyisini bulamamıştı. Bu zindan hücre hunileri sürekli kuyu gibi gibi bir yerde sonlanırdı. Dante şeytanı buraya yerleştirmiştir; topluluk da mahkûmu.