Bir olguyu, bir süreci, bir sürecin bir parçasını anlıyabilmek, anlatabilmek ve anlaşılırlığını sağlıyabilmek için, o sürecin bütün boyutlarını görmek, kendinden önceki ve sonraki süreçlerle bağlarını, şu an taşıdığı özellikleri aceleye getirmeden, bütün ögeleriyle, yaşıyan dalından koparmadan incelemek, onun gelişim eğilimini yakalamak gerekiyordu. Yaşıyanı kavrıyabilmek için, onu yaşatan tarihi ilişkileri, üretimle bağlarını anlamak gerekiyordu. Hayatın yaşanması, ya da toplumsal, siyasal doğruların anlatılması yetmiyordu. O doğruları kavrıyacak, geliştirecek bilincin de yaratılması gerekiyordu. Oysa benim bilincim, dar deneylerimle sınırlıydı ve o günün olaylarını bile doğru çözmeye yetmiyordu. Dünyayı değiştirecek bilinç, dünyayı değiştirmeyi amaçlıyan mücadele içinde oluşurdu. Toplumsal değişimler insanı eğitir, etkiler, bilincini değiştirirdi. Oysa ben kitle mücadelelerinden ne kadar uzaktım. Gerek işçi-köylü hareketleri, gerekse öğrenci hareketleriyle organik bağım yoktu. Bir bakıma hayattan kopuk, giderek burjuva dünyasının pislikleri içinde, sübjektivizmin batağında eriyen bir insandım. İmdadıma Oniki Mart yetişti.