Osmanlı saftır. Babasının suçu yüzünden oğlunun zarar görmesine çok üzülür. Böyle bir halt edeni çok ayıplar. İdam ettiği adamın oğlunu sadrâzam yapar ki, Osmanlı tarihinde hayli örneği vardır.
Tarih, siyaset değildir. Tarihçi siyasi cereyanları tarafsız şekilde incelemeye alışmış adam demektir. Bu alışkanlığı edinemeyen, günün modasına göre söz söyleyen yazar, tarihçi değildir.
Donanmay-ı Hümayun denilen Osmanlı İmparatorluk donanmasının gemileri, her 7-8 yılda bir yenilenirdi. Bir tekneyi 8 yıldan fazla kullanmak kanuna aykırıydı. 17.yy ortalarına kadar her yıl 40 savaş gemisi ve ihtiyacı karşılayacak sayıda küçük gemi yapılırdı.
17.yy ortalarında bu kanun bırakıldı ve Türk donanması, eski önemini kaybetti.
Tarihin en klasik ve örnek imha muharebelerinden biri olan Mohaç’ta Macarların büyük kısmı muharebe alanında kaldı ve çoğu bataklıkta boğuldu. Kral İkinci Lajos, 7 piskopos, bütün büyük kumandanlar, bataklıkta boğuldu. Geri kalan 25.000 asker esir edildi. Muharebe göz açıp kapayıncaya kadar bitti. Düşman ne olduğunu bile idrak edemedi. Türkler 150 şehit ve bir kaç bin yaralı verdiler ve o kadar dikkatli hareket ettiler ki, hiçbiri bataklığa düşmedi. “Tarihte hiçbir savaş gösterilemez ki, Mohaç’ta olduğu gibi, bir tek muharebe, bu derecede kesin netice alabilsin ve büyük bir milletin bütün istiklâlini asırlar boyunca ortadan kaldırsın”
“Kaanûnî’nin Avrupa siyaseti, Yavuz’un İran ve Turan’a doğru olan siyasetini durdurmakla beraber, Charles-Quint devinin zuhuru, bu yeni siyaseti gerekli kılıyordu. Macaristan, bütün haşmetiyle, Türkiye ve Almanya-İspanya arasında sallantıda idi. Bu büyük devlete hâkim olabilecek devlet, yâni ya Türkiye ya Almanya-İspanya, Avrupa kıt’asında tamamen üstünlük elde edecek ve cihan imparatorluğu hâline gelecektir.
Şâir, bestekâr, tanbûrî, neyzen, hânende, büyük hattat olan Sultan Mahmud, Mevlevî ve Nakşbendî idi. Arapça ve Farsçaya vâkıftı ve padişahlığında konuşulanı anlıyacak, fakat kendisi konuşamıyacak derecede Fransızca öğrendi.
Çok çalışkan ve enerjik olan Sultan Mahmud, az uyumaktadır. Meşakkat ve mahrumiyete ne dereceye kadar katlanabileceğini iki kışı Rami Kışlası'nın taş odasında yatarak ve gündüzleri sıradan albay gibi çamurlar içinde yeni ordunun alaylarını talime çıkararak göstermiştir. "Ya Devlet başa, ya kuzgun leşe!", "Denize düşen yılana sarılır!" gibi sonradan atasözü haline gelen sözler, onundur.