“İnsanlara bir şeyler anlatmaya çalışmak buharlı bir cama yazı yazmaya benziyor. Özenle yazıyorsun, apaçık belli oluyor anlattıkların. Sonra silinip gidiyor.”
Üç Zor Mesele’den şu alıntıyı aklıma getirdi: “İnsanlarla olan ilişkilerimizde bizi acıya ve sıkıntıya sokan şey kendi anlayış biçimimizi bir başkasında bulma gayretimizdir.” Hakikaten de öyle değil mi? Niçin insanoğlu tenkiti anlamaya müreccah görüyor? Yoksa anlamak bir çaba istediği için mi? Çabalamak bir külfet sanki… Malum, teknoloji bizlerin çabalamasını en aza indirmiyor mu zaten? “Tek tık” ile her şeyi yapmaya alışan insan, bir tek karşısındakini anlamaya alışamadı… belki ileride bunun için teknoloji devreye girer de bizi anlayışsızlık denizinden kurtarır (!)
Çocukluğun ardına Tolstoy'la daha da yakından tanışmak niyetiyle aldığım kitap bana pek etkileyici gelmedi. Bu yorumumdan kitaba olumsuz yorumlar yapacağım öngörüsü oluşmasın zira Tolstoy kulvarındaki diğer kitaplarla kıyas ediyorum. Samimiyet, akıcılık yine var ama tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi "Çocukluk" ayrı bir seviye. Kitabı okumadan önce çocukluğu okumanızı eğer Tolstoy hakkında kendi ağzından biraz daha bilgi almak istiyorsanız İlkgençliği de öneririm.
İlkgençlikLev Tolstoy · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20212,397 okunma
Saat 19.26 idi. İftara iki dakika vardı. Ezanı dinlemek için balkona çıkmıştım. O esnada gökyüzüne baktım. Sübhanallah dedim, nasıl bir renk vardı gökte... Güneş yerini aya bırakırken, göğün maviliği koyulaşmaya başlarken hafif bir kızıllık, narenciyelik ve pembelik vardı havada. Sanki elma, portakal ve greyfurtun renkleri karışmıştı. Ancak böyle