Gitmesi bir şey değil, vallahi değil. Bıraktığı boşluğu kimle yahut neyle dolduracağımı bilmiyorum. Kolay mı, kaç senenin alışkanlığı. Ben şimdi saksıda büyüttüğüm gülün yeni bir tomurcuk verdiğini kime müjdeleyeceğim? Zaralı Halil'den, Erzincanlı Hafız'dan, Keskinli Hacı'dan öğrendiğim yeni bir türküyü kiminle yudum yudum içeceğim? "Bugün ne oldu biliyor musun," diye başlayıp bütün günümü, bir jurnalci gibi, dakika dakika kime rapor edeceğim? Ah!
Zaralı Halil aldı yine, çocuksu parıltılar taşıyan ve ıssızlığın kalbine akıyormuş gibi görünen o acı duman kıvamındaki sesiyle “Ey hamamcı bu hamama güzellerden kim gelir”i söylemeye başladı. ”
Tevazu bizi dünyaya açar. Tevazu kendi değerimizi azaltmak değil, başka insanlara değer vermektir. Pek çok insan bunu karıştırıyor: Aşırı bir mahviyetkârlık, kendi nefsimizi başkalarının önüne paspas etmek değildir tevazu. İnsanın kendi benliğini yerli yerine koymasıdır. Allah karşısında insanın kendi biricik acziyet ve faniliğini idrak etmesi. Bütün varlıkta, her şeyde sadece O’na şahitlik etmesi ve hayrı sadece ondan bilmesi. Benlik davası gütmemek. Kâinatı saran o eşsiz ilâhi fısıltıyı duymak ve benliğini geri çekmek. Sessiz bir erdem değildir sadece, bir idrak biçimidir tevazu : ‘Sen’i duymak için ‘ben’ i susturmak. İnsan konuşmasına gizli, o dile gelmemiş çağrıyı işitmek. İlâhi fısıltıyı duymak varlığın her kımıltısında ve geri çekilmek, hiçliğin idraki. Bir toplu iğne başı kadar dahi hacmimizin olmadığı kozmosta yerimizi bilmek."İnsan dediğin bir tek yapraktır, evveli ahiri kara topraktır.Bu dünyada benlik satan ahmaktır.Daim ölüm kuşu döner başımda"diyor Zaralı Halil.
"Sen aslında mahkemeyi çoktan kurmuş, hükmü kesmişsin. Olmadık bahanelerle, kararına uygun bir kanun mad desi arıyorsun. Ara bakalım. Hammurabi'den beri bütün kanun kitaplarını karıştır, bul, bulmaya gücün yetiyorsa. Hüküm ortada. Beni yiyeceksin belli ki. Dişlerini bilemişsin etime. Gözünü yola dikmişsin. Gideceksin. Dur demek boşuna,