Herkes şaşırmıştı. Fakat ne çıkar? Ben rahattım. Sakindim, hafiftim. Madem ki herkesin ayrı bir hakikati vardı. Ve herkes zemin ve zamana göre onu yavaş yavaş yeniden yaratıyordu; ne diye ben kendimi yoracaktım?
Oldum olası, yaşayanlar ölülerden daha az ilgilendirmiştir beni. Vaktimin büyük bölümünü çağdaşlarımın yanında sıkıntıdan patlayarak geçireceğime, ölülere eşlik ederek geçirebileceğimi keşfettiğim ana dek kendimi yeryüzünde kaybolmuş biri gibi hissederdim.
Öldürecek olanın bir rengi olması gerektiğine inanacak yaştaydı Alex.Gerçek tehlikenin görünmediğinden, gerçek acının renksiz ve kokusuz olduğundan haberi yoktu.
Demek ki herkesin içinde ancak kalbiyle birlikte içinden söküp atabileceği bir acısı varmış ve herkes bu acıya sahip olmasını gerektirecek bir şey yapmış…
Yüzyılda sadece bir defa açan çiçekler olduğu söylenir. Neden bin yılda, on bin yılda bir açan çiçekler olmasın? Belki bin yılda bir gelen şey tam da bugün geldiği için bugüne kadar onu bilmiyorduk.
Ya bugün yaşanan, özünde pek de önemli olmayan olay sadece bir başlangıçsa, ya sonsuzluktan bizim camdan cennetimiz üzerine düşecek, gümbürdeyen, alev alev sürüyle taştan sadece ilkiyse ?
“Demek ki seviyorsun. Korkuyorsun çünkü senden güçlü, nefret ediyorsun çünkü korkuyorsun, seviyorsun, çünkü ona boyun eğdiremiyorsun. Ne de olsa sadece boyun eğdiremediğini sever insan.”