MURAT MENTEŞ: Popülerdiniz.. Fakat romanlarınızda felsefi görüşler ağırlıkta?
HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR: İnsanları eğlendirmek iktifa etmez. Batıl itikatlardan doğan aldanışlardan uzaklaşmaya ve haysiyetlerini korumaya çağırmak da lazım.
MURAT MENTEŞ: İşe yaradı mı peki?
HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR: Efendim ne gezer!.. Cehalete bağlayan ve alçalmaya iten kabuller ağır bastı. Çoğu kimse, zihinsel bakımdan zayıf düştüğünü fark edemez. Okumaya, bilgilenmeye de üşenir.
MURAT MENTEŞ: Netice?
HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR: Her ahmak kendini zeki zannetmek suretiyle mahva sürüklenir.
Dinliyordum. Bana zeki dediklerini duyuyordum. Yalnız şunu anlamıyordum: herhangi bir kimsedeki erdemler, nasıl oluyordu da bir suçlu aleyhine ezici bir kanıt olabiliyordu. Artık savcıyı dinlemedim. Neden sonra şu sözleri kulağıma geldi: "Bari pişmanlık gösterseydi. Ama ne gezer, baylar! Sorgu sırasında bu adam bir kerecik olsun o iğrenç cinayetinden üzülmüş görünmemiştir." Sonra, bana döndü ve parmağıyla beni göstererek, durmadan suçladı. Doğrusu bunun nedenini pek anlayamadım. Kuşkusuz bu adam haklıydı. Bunu kabulden kendimi alamıyordum. Yaptığıma pek pişman değildim. Ama adamın bunun üzerinde böylesine durmasına şaşıyordum. Ona, içtenlikle, hatta sevgiyle anlatmak istiyordum ki, ben hayatımda hiçbir zaman gerçekten pişmanlık nedir duymamışımdır. Olacak şeyler beni hep çelmiştir. Bu, bugün de böyledir, yarın da böyle olacaktır.
En iyisi düşünmemekti. Kaçmaktı. Kendi içime kaçmak. Fakat bir içim var mıydı? Hatta ben var mıydım? Ben dediğim şey; bir yığın ihtiyaç, azap ve korku idi.
Cana gam-ı aşkınla perişan gezer oldum
Bir yerde eyleyemem derbeder oldum
Pervane gibi aşkına yandım heder oldum
Bir yerde karar eyleyemem derbeder oldum