"Beni dinliyor, bana zeki dendiğini duyuyordum. Fakat sıradan bir insanın sahip olduğu niteliklerin, bir suçluya yöneltilen ezici suçlamalar haline nasıl gelebildiğini anlayamıyordum. Bende hayret uyandıran işte buydu ve Savcı'nın şu sözleri söylediğini işitinceye kadar onu dinlemedim: "Peki pişmanlık gösterdi mi? Ne gezer, beyler! Sorgu boyunca bu adam, işlediği iğrenç eylemlerden dolayı bir tek defa üzgün görünmemiştir." O sırada bana döndü ve sebebini iyice anlayamadığım saldırılarına devam ederek parmağıyla beni gösterdi.Haklı olduğunu kabul etmekten kendim alıkoyamazdım şüphesiz. İşlediğim eylem yüzünden pek o kadar pişmanlık duymuyordum.
Yaptığım her hangi bir şeyden dolayı hiçbir zaman gerçek pişmanlık duyamamış olduğumu ona samimi olarak, hatta dostça açıklamaya çalışmak isterdim. Ben her zaman olacak şeyin , bugünün veya yarının etkisi altında olan bir insandım. Fakat şimdi içinde bulunduğum bu durumda, hiç kimseye bu tarz bir şey söyleyemezdim. Savcı, ruhumdan söz etmeye başladığı için yine dinlemeye çalıştım."
Bir zafer müjdesi burda her isim:
Sanki tek bir anda gün, saat, mevsim
Yaşıyor sihrini geçmiş zamanın
Hâlâ bu taşlarda gülen rüyanın.
Güvercin bakışlı sessizlik bile
Çınlıyor bir sonsuz devam vehmiyle.
Gümüşlü bir fecrin zafer aynası,
Muradiye, sabrın acı meyvası,
Ömrünün timsali beyaz Nilüfer,
Türbeler, camiler, eski bahçeler,
Şanlı
Ey bâkir cümbüşü her özleyişten sıcak
Bin uykuya yaslanmış sessiz kamaşan şafak;
Her bahçenin üstünde ve her ufuktan başka,
Yıldızların tuttuğu ayna, ezelî aşka,
Bir sır gibi hayattan ve ölümden öteye...
"Recep Peker Hapı Yuttu", "Kazıklı Resmi Tazim" başlıklı yazılardan başka "Hakkınızı Helal Edin Dostlar" başlığıyla Markopaşa'nın birinci sayısında "Şakalar" köşesinde yazılanlar yeniden verilmiş. Bir başka yazı da "Nasıl Girer" başlığını taşıyor. Okuyalım. 1947 yılında yazıldığını düşünerek son
MURAT MENTEŞ: Popülerdiniz.. Fakat romanlarınızda felsefi görüşler ağırlıkta?
HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR: İnsanları eğlendirmek iktifa etmez. Batıl itikatlardan doğan aldanışlardan uzaklaşmaya ve haysiyetlerini korumaya çağırmak da lazım.
MURAT MENTEŞ: İşe yaradı mı peki?
HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR: Efendim ne gezer!.. Cehalete bağlayan ve alçalmaya iten kabuller ağır bastı. Çoğu kimse, zihinsel bakımdan zayıf düştüğünü fark edemez. Okumaya, bilgilenmeye de üşenir.
MURAT MENTEŞ: Netice?
HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR: Her ahmak kendini zeki zannetmek suretiyle mahva sürüklenir.
Dinliyordum. Bana zeki dediklerini duyuyordum. Yalnız şunu anlamıyordum: herhangi bir kimsedeki erdemler, nasıl oluyordu da bir suçlu aleyhine ezici bir kanıt olabiliyordu. Artık savcıyı dinlemedim. Neden sonra şu sözleri kulağıma geldi: "Bari pişmanlık gösterseydi. Ama ne gezer, baylar! Sorgu sırasında bu adam bir kerecik olsun o iğrenç cinayetinden üzülmüş görünmemiştir." Sonra, bana döndü ve parmağıyla beni göstererek, durmadan suçladı. Doğrusu bunun nedenini pek anlayamadım. Kuşkusuz bu adam haklıydı. Bunu kabulden kendimi alamıyordum. Yaptığıma pek pişman değildim. Ama adamın bunun üzerinde böylesine durmasına şaşıyordum. Ona, içtenlikle, hatta sevgiyle anlatmak istiyordum ki, ben hayatımda hiçbir zaman gerçekten pişmanlık nedir duymamışımdır. Olacak şeyler beni hep çelmiştir. Bu, bugün de böyledir, yarın da böyle olacaktır.