Dünya’nın en zeki varlıkları bebekler. Her saniye beyinlerinde yüzlerce sinaptik bağlantı kurarak iradesiz geldikleri bir dünyayı anlamlandırmaya çalışıyorlar. Sonbahar’daysa Knausgaard’ın doğmamış küçük kızına rehber oluşunu, nesnelerden yola çıkarak bıraktığı küçük ayak izlerini okuyoruz.
‘’Dünyamızı şimdi olduğu gibi göstermek istiyorum sana: Kapı, yerler, musluk ve lavabo, mutfak penceresi duvarına yakın duran bahçe sandalyesi, güneş, su, ağaçlar. Sen geldiğinde kendi gözlerinle göreceksin, kendi deneyimlerin olacak, kendi yaşamını süreceksin, dolayısıyla hiç kuşkusuz öncelikle kendim için yapıyorum bunu: Sana dünyayı göstermek ufaklık, hayatımı yaşamaya değer kılıyor.‘’
Bazen bir şişe bazen bir denizanası yola çıkış noktamız. Bize de yeni şeyler öğretiyor, Knausgaard. Bir yolculuktasınız ve pencereyi paylaşıyorsunuz yazarla, mırıldanarak alçak tonda bir şeyler anlatıyor size. Yolu sizin için sadeleştiriyor ve ayrıntılarını farkettiriyor. Ama yol sizin yolunuz.
‘’ Görmek yalnızca kaydetmek değil, aynı zamanda ayırt etmektir de. ‘’
3 mevsim daha yolculuğumuz var bu seride. Knausgaard’ın Flaubert için kullandığı sözcükleri ona uyarlayarak bitiriyorum incelemeyi.
Knausgaard’ın cümleleri, uzun zamandır dünyayı ardından görmeye alıştığınız duman ve kir kaplı pencereyi silen bir bez gibi. Böylelikle dünyanın tekrardan netleştiğini hissediyorsunuz.
Norveç'ten yola çıkarak selfie çağının yazarıyla sakin bir yolculuğa eşlik etmek istiyorsanız tavsiye ederim.