Her zamanki gibi yazdığı eserdeki hüzün ve abartı duygularını üstte tutup yoğun bir şekilde aktaran yazar, bu kitabında da aynı yoldan ilerlemiş. Savaş sırasında askere alınmamak için ülkesini terk eden fakat içindeki mecburiyet duygusundan bir türlü kaçmayan birinin iç dünyasını konu olarak ele alan bu kitap aynı zamanda özgürlüğün ve kendine güvenin ne kadar önemli olduğunu da vurguluyor. Anlatımı gayet akıcı, betimlemeler oldukça dolgun ve yeterli. Okuyan kişiyi son derece heyecanlandıracak ve aynı zamanda da ağlatacak bir konu ve anlatım var. Kısa bir öykü olmasına rağmen gerçekten çok derin anlamlar taşıyor. Hatta okurken kendi özgürlüğünüzü de ister istemez sorgulatıyor.
Kitap hakkında çok beğenmediğim tek bir nokta var; o da karakterin kendini değil dış etkenleri daha çok önemseyip, bir kara parçasını yüceleştirmesi. Bu biraz beni sıktı ve sinirlendirdi ( çünkü ben kara parçalarını çok önemseyen ve onlara bağlılık gösterebilen biri değilim. Yani bu bana özel bir durum). Bu da Stefan'ın abartılı üslubundan kaynkalansa gerek ( bilirsiniz her eserinde, en ufak bir olayı bile bunalımlı, yoğun ve dramatik anlatır kendisi. Amok Koşucusu'nda da bazı yerleri oldukça gereksiz abartı diye eleştirdiğim olmuştu). Fakat dediğim gibi eser genel olarak güzeldi. Vatandaşlık, memleket sevgisi, bir yere bağlı olabilme duygularını gerçekten çok güzel işlemiş Stefan. Hatta okurken bana biraz Anadolu tadı da verdi diyebilirim. Tabii bu herkese göre değişir.