Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.38
Ali
Ali
@gamst
833 okur puanı
Nisan 2018 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Okuma Hedefleri
Gül be Şeker/Gülbeşeker.
Herkesin bildiği, adını duyduğu, hep okumaya niyetlendiği ama okuyamadığı kitaplar vardır... Çalıkuşu budur benim için. Uzun zamandır görüşmediğim biriyle yıllar sonra görüşmek gibiydi Çalıkuşu'nu okumak.
Sevdiğim birinin tavsiyesi sonucu kitabı bir şekilde temin ettim. Hemen daldım kitaba. O kadar akıcıydı ki sayfalar aktı gitti. Feride, Kâmran, Munise, Hayrettin... Kitap türlü türlü duyguları bir arada yaşattı. Durup durup düşündürdü. Bazen gözlerimi kapatıp bunlar yaşanmış olabilir mi başka başka hayatlarda diye düşündüm. Reşat Nuri'ye hayran olmamak elde değil.
İyi ki okudum. Mesudum efendim.
Benim adıma yılın ilk kitabı bitti. Asker arkadaşım hediye etmişti bu kitabı ve kitabın başına şu güzel notu yazmıştı.
"Proust; keşfetmek, yeni yerler görmek değil, dünyayı bir başkasının gözleriyle görmektir der. Bu izbe yerde biz de birbirimizin gözleriyle evreni görüyoruz."
İzbe gibi bir yerde bir grup insanla askerlik yapınca bu kitap daha anlamlı geldi. Bu kitaba 4 kere başlayıp geri bıraktım ve bitirince de kendimden biraz utandım.
Bir zaman masalı
Uzuuuuun bir masal, bir Kül Kedisi masalı belki. Zaman üzerine uzun uzun düşündürdü beni.
Giden zaman geri gelmez azizim.
Ebeveynler çocuklarına zaman ayırabilmeli, çünkü bir daha evlatları o günü bir daha yaşayamayacak. Bir kere çocuk oluyorlar. Kitap bunu çok güzel ele almış.
Okur Takip Önerileri
Kitap öncelikle dini bir kitap değil. Sonra hayalkırıklığı yaşamayın. Tahsin Yücel'in bir kitabını ilk kez okudum. Öz Türkçe'den miras kelimeleri yoğun olarak kullanmasına rağmen oldukça akıcı bir anlatımı olduğunu söyleyebilirim.
Ciddi bir sol eleştirisi kitabı. İki karakter özelinde bir çok yan karakter ile sol fraksiyon yerden yere vurulmuş. Rahmi Sönmez ve Fehmi Gülmez ikilisinin kronolojik hayatı aslında solun tarihsel gelişimi veya çöküşü...
Tatlı bir kitap, okunmalı...
Seni Anan Bir Daha Doğursa Ahmet Arif?
Uzun zaman süren inceleme yazmama orucumu bozmanın vakti gelmiş...
Ahmet Arif... Namını duymayan varsa kendine "kitap okuyorum, ooo şiire bayılırım, her gün 35 bardak çay içerim ben." demesin.
Dememeli...
Ahmet Arif'i okuyan biri şiir yazıyorsa elindeki kalemi bırakmalı. Onun şiir hayatı bitti çünkü. Az önce benimki de bitti ama bunun Ahmet Arif ile aramı bozmasına müsade etmeyeceğim.
Hasreti anlat deseler Nazım Hikmet derdim eskiden. Şimdi Ahmet Arif'i de yanına eklerim. Hasretin evreleri, türleri, şekilleri vs. var elbette. Bunları kaleme döken kaç kişi var?
Bu kadar acıyı bir romana nasıl sığdırdın Steinbeck?
Çağdaş Tarih dersi anlatırken 1929 Ekonomik Krizi diyince aklımıza gelen ilk kitap. Yani öyleydi. Okuyunca şahsımın listesinde ilk akla gelen kitaplardan olacak.
Steinbeck, kitap boyunca Amerikan sistemine, kapitalizme, bankalara, büyük toprak sahiplerine, Kaliforniyalılara, şeriflere, polislere, hoovervillere saydırıyor... Acıları muazzam bir gerçeklikle anlatmış bu gerçeklik bazı yerlerde insanı yutkunduruyor.
Korona Yılı Günlüğü
Tarihten ders almayanlar sonuçlarına katlanır kitabı bu aslında. Geçmişte yaşanan olaylar geleceğimize ışık tutuyor. Ama körler ülkesinde ne geçmiş görülebiliyor ne de gelecek...
Çeviri eserlerde, bazen, keşke o dili bilseydim derim. Sefiller'i okurken bunu dedim mesela. Rubaileri okurken ne yazık ki sadece Ömer Hayyam'ın şairlik yeteneğini görmüyorsunuz. Çevirenin de şairlik yeteneği ön plana çıkıyor. Sırf Farsça öğrenmek için bile tek başına bir sebep Hayyam.
Hayyam, matematikçi, astrolog, felsefeci, şair. Soyadı da çadır yapan anlamına geliyor. Dolaylı bir adam değil Hayyam. Söyleyeceklerini araya bir edebi sanat ya da benzetme vs sokmadan söylüyor.
Rubaileri düşündürücü. 800-850 yıl önceki varoluşsal sorunlar ile bugünküler arasında pek bir fark yok. Sorunlar hemen hemen aynı ve sanırım insanoğlu bu sorunlara bir çözüm bulamayacak...
Fazla Takılmamak Lazım
Yine bir Zweig hikâyesi, yine insanı kısa bir zaman içerisinde yerden yere vuran sarsıcı anlatım, yine muhteşem bir hikayeleştirme gücü ve yine muazzam bir son.
Patalojik derecede saplantılı bir kadının yine patolojik derecede umarsız, ilgisiz bir adama olan saplantılı aşkının kitabı. Kitaptan çıkacak yegane ders sanırım "Hayat kısa, kuşlar uçuyor." Kahramanımız saplantılı bilinmeyen kadın bu felsefeyi benimsemeliydi. Sonuçta atalarımız boşuna dememiş. Gözden ırak olan gönülden de ırak olur.
Bilinmeyen Bir Kadının MektubuStefan Zweig · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2022224,8bin okunma
Fatih Zehirlendi mi Eceliyle mi Öldü?
Türk tarihinin karanlık çok fazla dönemi var. Karanlık derken vesika az olduğundan dolayı yani. Kanıtla yürüyen bir bilim için vesika hayati öneme sahip.
Osmanlı kuruluş dönemi ile ilgili yabancı kaynaklara elimiz mecbur mesela. Yüzlerce bölümlük dizi filan çekiliyor ama bu dönemler ile ilgili yerli kaynak sıkıntımız büyük.
Neyse konuyu dağıtmadan kitaba dönelim. Kahramanımız Prof. Dr. Müştak Serhazin. Çok ciddi anlamda psikolojik sorunları olan bu adam saplantılı... 21 yıldır, kendisini terkeden kadını bekliyor. psikojenik füg diye bir sıkıntısı var ki, ilk kez duydum, unutma krizleri yaşıyor ve yılda bir kaç kere, bir kaç saatlik bölümü unutuyor.
Öldürülen Prof. Dr. Nüzhet Özden, Müştak'ı 21 yıl önce terkeden aykırı tarihçi. Sıradışı, tartışmalı ve hassas konuları seçiyor araştırmak için. Bu da geleneksel tarih tarzına mensup tarihçileri rahatsız ediyor.
Kitap süreç olarak bir kaç gün içinde geçiyor. Arada geçmişe gidişler mevcut. İstanbul'u gezdiriyor kitap. İstanbul'un fethinin aşamalarını ayrıntılı olarak ele alıyor.
Kitabın en dikkat çekici unsuru bence Türk Tarihin karanlıkta kalan kısmı olan baba, oğul ve kardeş katli olaylarının ele alınması. II. Murat ve Fatih'in ölümleri zaten şüpheli ama bu kitap bu ölümleri sanırım gündeme getirmek ve günümüz teknolojisi ve bilimiyle yeniden araştırılmasını sağlamak için yazılmış.
Akıcı, güzel bir tat birakan bir polisiye tarih harmanlaması kesinlikle bu kitap. Okuyun derim...
Ebuzer
Ebuzer El Gifári... Kitabı okumadan önce sadece adını bildiğim biriydi. Bir de onunla ilgili bildiğim tek söz, o da yarım yamalak,
"Geceyi aç geçirip de kılıcına davranmayanın aklından şüphe ederim." sözüydü.
Hz. Peygamber'in yoldaşı olmuş bu zat her devrin adamı olmayıp sıkı sıkıya Peygamberin uygulamalarına sarılmıştır. Hz. Ebubekr
Aleksi Zorbas
Aleksi Zorbas...
Daha önce Yunan Edebiyatından bir eser okumamıştım. Tamam Yunan sinemasından film izledik ama kitap başka bir şey...
Öncelikle dikkatimi çeken bir durum var. O da Türk ve Yunan kültürünün birbirine girmesi. Eşekli Kütüphaneci kitabını okurken de Zorba kitabını okurken de bu durumu iliklerine kadar hissettim. Kitabın sonlarında İki keklik Türküsünün Zorba tarafından okunması da hoş bir sürpriz oldu.
Girit'te ölenlerin eşyasının yağmalanması geleneği var mı bilmiyorum ama umarım yoktur. Çok zoruma gitti kitabı okurken.
Hayatı Zorba gibi yaşamak zor. İnsanların %99.9 bu şekilde bir hayatı tercih etmez sanırım. Düşünceleri, kutsal olan çoğu şeyin Zorba için değersiz olması bile Zorba'ya karşı sempati ile yaklaşmamıza engel değil.
Vatan ile ilgili görüşleri dikkatle incelenmeli.
Çok güzel bir kitap kesinlikle. Bu kitabı iyi ki okudum çünkü tavsiye edecek kitabım kalmamıştı.
Geçmiş Zaman Olur ki Hayali Ömre Bedel
Stefan Zweig yine 50 küsur sayfada biz okuyucuları, diyardan diyara, duygudan duyguya, acıdan acıya, ordan oraya sürükledi durdu.
Zamanın ne kadar acımasız olduğunu 52 sayfada anlatabilecek bir babayiğit varsa o da Zweig'tir. Genç bir adam ile orta yaşlı bir kadının aşk hikayesi, tutkusu, birbirlerine olan muhabbetleri kitap boyunca çok iyi ele alınmış. Ama sanki yarım kalmış...
Neyse onu da öbür tarafta öğreniriz olmadı.
Elveda Gülsarı, Elveda!
Kırgızlar için at çok önemli bir hayvan. Kırgızlar için Cengiz Aytmatov çok önemli bir yazar. Bu ikisi bir romanda bir araya gelir de o roman güzel olmaz mı?
Elveda Gülsarı kitabı, bir atın hayatı üzerinden bir insanın, bir ailenin, bir ilçenin, bir ülkenin ve bir sistemin zaman içerisindeki sürecini ve değişimini ele alan bir eser. Bir eleştiri hatta. Bu eleştiri komünizme destek ve hatta teslim olmuş Kırgızlara yapılıyor. Bu eleştiri, Tanabay üzerinden, ömrünü bir hiç uğruna harcayan milyarlarca insana yapılıyor. Bu eleştiri, insanları kandıran tüm sistemlere yapılıyor...
Yazılacak çok şey var elbet... Kitap daha fazlasını hak ediyor. Gülsarı öyle güzel betimlenmiş, öyle güzel anlatılmış ki burada daha fazla saçmalamadan bu eseri okumanın daha iyi olacağını düşünüyorum.
451 Fahrenheit Kaç Celsius?
Moğollar Bağdat kütüphanesini neden yok etti?
Çünkü kitap denilen şeyin onlar için bir ehemmiyeti yoktu. Kitap, onlar için sıradan bir şeydi. Okuma yazma bilmeyen birisi için kitap olsa olsa saksı altlığı ya da soba tutuşturacı olur. Moğollar için de kitabın anlamı buydu.
İlkokulda bir arkadaşımın ders kitabı 70 küsuruncu sayfadan başlıyordu. Kitabın gerisi nerde dedim? "Annem işlediğimiz yerleri soba tutuşturacı olarak kullaniyor." dedi.
Kitap okumak suç, ayıp, günah olsaydı ne olurdu sorusunun cevabı işte bu kitap. Gelecekte bir yerlerde böyle bir durum yaşanır mı bilinmez ama geçmişte yaşandı. Tarihte yok edilen bir sürü kütüphane, bir sürü kitap, bir sürü bilgi ve bulunması belki de yüzyıllarca gecikmiş bir sürü icat var.
Kitabın yokluğunu anlatan bu kitabı okumak insanı yaşlandırabilir. Ama şunu söylemek gerek. Bir gün ne kitaplar kalacak ne de onu okuyacak bir çift göz.
