Arkadaşlar herkese merhaba. Kendime göre uzun bir okuma listesi oluşturdum. Daha önce okuyan varsa ya da fikri olan kitaplar ile ilgili buyurun sohbet edelim. Buradaki dostların da kitapları var. Her ay kendime belirli bir miktar bütçe ayırdım almak için. Fikirlerinizi bekliyorum.
1)
Geçen senelerde olduğu gibi bu sene de yine mart ayında kadın yazarlarımızın kitaplarını okumayı planlıyorum. Sizler de elinizde bulunan kadın yazarların kitaplarını okuyarak farkındalığı arttırabilirseniz sevinirim.
Bir Dinozorun Anıları bu kitabi babama gosterip "bu kitabi artik almamiz lazim okumak istiyorum" dedim, o da dedi ki "BU BİZDE VAR" adama bakakaldim "hayir yok" dedim. "var hatta annenin kitapligindandi ben okudum" dedi. ben de inkar asamasindayim "HAYİR YOK" diyorum. "baktim ben kitapliklarin hepsine yok" diyorum "var" diyor. "belki annen yer acmak icin tasindigimizda birilerine vermisti onlarla gitmistir" dedi. ben o dagittigi kitaplara da tek tek bakmistim imkani yok olmasinin bizde. ama simdi dusunduruyor ya gozumden kactiysa ve varsa ve artik bizde degilse......... of gitti kitap tekrar almam lazim.
(ÇIKIN ÇIKIN GELİN #42027708 )
Sevgili muhterem 1K ailem, 😊
Bir etkinlik düzenlemek istiyorum. Kadınlığa, kadın olmaya, kadın olmayı anlamaya dair…
Dünya kadınlar gününe 10 gün kalmışken "emeği" daha çok anlayalım istiyorum ve kadın yazarlarımızı daha çok okumaya davet ediyorum sizleri. Umarım bu
Çağımıza uymak zorundayız palavrasına da hiç mi hiç inanmıyorum. Eğer yaşadığım çağın en büyük ideali köşeyi dönmekse; eğer yaşadığım çağ toplumsal adaletsizlik üstüne kuruluysa; eğer yaşadığım çağ inandığım her şeyi yadsıyorsa; eğer yaşadığım çağa bayağılık ve çirkinlik egemense ben böyle bir çağa neden ayak uydurmak zorunda kalayım?
Annemin böylesine ilerici ve aydınlık kafalı olması sayesinde, törelere bağlı tutucu bir toplumda kadın olarak yaşamanın ezikliğini hiçbir zaman hissetmedim. Şimdi beğenilmeyen o Birinci Cumhuriyet günlerinde, yalnız annem değil, toplum da daha ilericiydi. Mustafa Kemal, kadınları hep yüceltiyordu. Kadınları dışlayan bir milletin çağdaş olamayacağını; uygar bir ülkede kadınların erkekler kadar önemli bir rol oynayacağını vurguluyordu. Kadınları toplum dışı tutmak, onları aşağılamak eğilimi, o sözümona “demokrat” partinin iktidara gelmesi ve gericiliğe ödünler verilmesiyle ancak 1950’den sonra başladı. Bense, çocukluğumu ve gençliğimi bu dönemden önce, başka ve çok olumlu koşullar altında yaşadım. Simone de Beauvoir, “on ne naît pas femme; on le devient” (insan kadın olarak dünyaya gelmez; zamanla kadın olur) der. Ben bu olumsuz anlamda hiçbir zaman kadın olmadım, yani erkekler tarafından ezilmedim. Kadın olmanın ezikliğini değil, keyfini yaşadım ancak.