Ahmet Ümit'in ilk romanı olan Sis ve Gece bizi klişeleşmiş bir hikayeyle karşılıyor. Bazı farklılıklar olsa da olay kaybolan bir kızı bulmaya çalışan aşığı.
Sedat adlı istihbarat görevlisi evli olmasına rağmen Mine'ye aşık oluyor. Zamanla Mine Sedat'tan soğuyor ve Fahri diye anarşist bir gençle kaçamaklar yaşıyor. Bundan Sedat'a bahsediyor ve aradan fazla bir zaman geçmeden Mine kayboluyor. Şüpheler ya Fahri'de ya da Sedat'ta toplanacak değil mi? Ama öyle olmuyor. Olaylar öyle bir şekil alıyor ki bir taraf Mine'ye Alman ajanı bir taraf örgüt militanı tabirini yakıştıyor. Sedat ise ne olursa olsun amirini, polisi filan dinlemiyor ve davanın peşinden koşuyor.
Roman teknik açıdan başarılı ama bana gereksiz uzatılmış, yerli yersiz bir sürü karakter kullanılmış gibi geldi. Şeref, Piç Neco, Cuma gibi. Tabii yazarın ilk romanı olduğundan mazur görmek gerek. Kitapta fazlasıyla 80 İhtilali'ne atıfta bulunuluyor. MİT içinde bozulmalar, gruplaşmalar gibi romanı uzatan faktörler var.
Romanda Fahri, Sinan, Metin gibi birkaç karaktere odaklanılıyor ancak polisiye romanların çoğunda olduğu gibi burada da olay bunların altından çıkmıyor. Ahmet Ümit şaşırtıcı olsun diye saçma bir son hazırlamış. Ama bağlantıları kurduğunuzda bu sona erişmek fazla zor değil. Kitabın en iyi olduğu yer ise karakterlerin psikolojilerini iyi betimlemesi.
Sonuçta Ahmet Ümit edebiyatımızın nadide polisiye yazarlarından biri ve onun günümüzdeki hâlini almasında bu eser önemli bir yer tutuyor. Dolayısıyla kitap "efsane, elinizden bırakamayacaksınız, herkesin okuması gereken bir eser" olmaktan ziyade polisiye tutkunlarının es geçmemesi gereken bir eser.