Bu fotoğraftan bir tek ben kaldım. Annem, ablam, teyzem, anneannem, yeğenlerim hepsi gitti aynı gece. Bir ben kaldım.
İnsan sanıyor ki sevdiklerini zamanı geldiğinde, herkes hazır olduğunda, her şey yerli yerindeyken, olması gerektiği gibi kaybedecek, uğurlayacak. İnsan sanıyor işte...
Sonra gün geliyor, canından çok sevdiklerinin koca bir enkazın altından çıkmasını bekliyorsun. Sekiz koca gün bekledim ben. Nasıl bir sekiz gündü, ne kimse sorsun ne de ben anlatayım. Çıkarılıp bir betonun üzerine yatırılışlarını; kendi yakınları mı, değil mi diye merak içerisinde sıraya girmiş bir dolu çaresiz insanın her çıkan cenazeyi teşhis etmek için bekleyişini unut unutabilirsen. Annenin o çok sevdiği ve boynundan hiç çıkarmadığı kolyesinden kendi cenazen olduğunu anladığın, battaniyeye sarılıp bir araç arkasında mezarlığa götürdüğün; yıkanmadan, temizlemeden öylece toprağıyla, yarasıyla beresiyle, apar topar kefenlenen ve birkaç dakika içerisinde gömülen insanların, canının diğer yarıları olduğunu kabullen kabullenebilirsen. Güzelce gömebilmek için, yan tarafta çocuğunu defneden aileye 'İşiniz bittiyse küreği alabilir miyiz?' diye sormak zorunda kaldığını hafızandan sil silebilirsen.
Dünyaya gözünü açtığın andan beri yanında olan, sırt sırta verdiğin, kol kola gezdiğin, nefeslendiğin insanlar hiç gitmeyecek sanıyorsun. Sınırlarından geçtiğin anda soluklandığın, caddelerinde sonsuz güvenle yürüdüğün, yüreğinin yuvası olan o şehir hiç yıkılmayacak sanıyorsun.
Belli ki insan hiçbir şey bilmiyor.