Söz konusu kitap, İhsan Oktay Anar'ın okuduğum ikinci kitabıdır. Birincisi Amat idi, oldukça beğenmekle beraber Puslu Kıtalar Atlasını daha bir sevdim diyebilirim. Belki de Amat'ı tekrar okumak gerekiyordur kim bilir.
Ana olaylar 17. ve 18. yüzyıl İstanbul'unda geçiyor. Uzun İhsan Efendinin oğlu Bünyamin'in hikayesine tanık oluyoruz. Dünyayı rüyalarla tanımaya çalışan babasının aksine, maceralar yaşayarak gözlemleyen ana karakterin başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmemiştir efendiler.
Ana olay örgüsünün yanı sıra 300 yıl geriye ve 300 yıl ileriye atıflar yapılarak asıl anlatının içine ustaca eklenen düzinelerce minik hikaye ile karşılaşıyoruz. Gerçekten ustaca düşünülmüş ve dil, dönemi yansıtacak incelik ve etki ile kullanılmış.
Bunun yanında yazarın -muhtemelen- kendisini olay örgüsü içine katması ve "her şey Uzun İhsan Efendinin zihninin ürünü" lakırdıları oldukça keyifli.
Tabii ki bir tarihi roman değildir fakat dönemin sosyal yaşantısı ile ilgili güçlü ve gerçekçi izler taşımaktadır. Bir hortlak vakası zannedilen olayda sivriltilen kazıklar, bir vakit bu konuda çıkarılmış bir fetvaya işaret eder örneğin.
Felsefeye yapılan atıflar ve kullanılan dilin keyfi inceleme yazarak anlatılabilecek cinsten değildir. Keyifli okumalar.