Schopenhauer tüm sıkıntı ve üzüntülerin kaynağında İrade’nin arzuları olduğuna inanır çünkü tatmin edilmemiş bir arzu, bizi özlemle dolu olarak bırakır, tatmin edilen bir arzunun yerini bir yenisi alıncaya kadar da can sıkıntısı yaşarız. İrade’nin egemenliğinden kurtulmanın tek yolunun, estetik beğeniye layık bir nesnenin üzerinde derinlemesine yoğunlaşmak olduğunu düşünüyordu. Schopenhauer o tür nesnelerin kendi benliğimizi içlerinde kaybedeceğimiz, kişiliğimizi unutacağımız ve nesnenin aynası haline dönüşeceğimiz
özel bir algısal bilinç halini tetiklediğini söylüyordu.
Yasamınızın kontrolü sizde deil.
Öyle olduğunu düşünebilirsiniz ama yanıliyorsunuz.
Elbette ki kendi kararlarınızı kendiniz vermekte özgürsünüz
Bu kitabi kapatabilirsiniz.
O sandalyede oturmaya devam edebilirsiniz
Ya da gözlerinizi oymak gibi çilgınca bir şey yapabilirsiniz
Ne isterseniz yapabilirsiniz.
Ama sorun şurada: Ne isteyeceğinizi kontrol edemezsiniz.
Her davranişınizi önceden belirleyen arzularınız, ruhunuzun kadar derinlerine islemistir ki onlara dikkat bile etmezsiniz. Ve bu da sizi mükemmel bir köle yapar.
Bu nedenle, hayatinıza yaşamaya devam edin. Ne isterseniz yapin.
Sadece 'isteklerinizin' tümüvle sizin kontrolünüzde olmadiğ gerçeği üzerine kafanizı çok fazla yormamaya çalişin.
Cinayet masası Komiseri Jan Bublanski'nin ön soruşturma başkanına gönderdiği raporu bir saat içinde okudu. Lisbeth'e göre bu tür raporların polis merkezinin dışına çıkarılmaması gerekirdi ama belli ki Ekström kuralları umursamıyordu ve Bu da Lisbeth'in, eğer çalışanlar aptalsa hiçbir güvenliğin faydası olmayacağı yönündeki teorisini doğruluyordu.
Önce yimi altın koydum, kazandım. Gene koydum, gene kazandım. Üç dört el peş peşe kazandım. Beş dakika içinde dört yüz altınım olmuştu galiba. O anda çekilip gitsem iyi olurdu, ama tuhaf bir duyguya kapıldım. Kadere meydan okumak, şan- simla alay etmek istedim. Oynanabilecek en yüksek parayı, dört yüz altının hepsini birden oynadım. Kaybettim. Öfkeyle cebimdeki bütün parayı çıkarıp gene aynı numaraya oynadım. Gene kaybettim. Sonra sersem gibi ayrıldım masanın yanından. Bana ne olmuştu, anlayamıyordum. Kaybettiğimi ancak akşam yemeğinden önce
söyleyebildim Polina Alekandrovna'ya. O saate dek kendimi bilmeden dolaşıp durmuştum parkta.
Koca Süleyman: "Bu dünya böyledir," diyordu. "Sular hendeğine dolar. İnsanlar doğar ölür, gün doğar batar. Ağaçlar büyür çürür. Sular akar, bulut ağar. Ağayı öldürürsün, ağa gelir yerine. Bir daha öldürürsün, bir daha gelir."