.....
Uyku tutmuyor karanlıkları
Yitik düşlerimi kovalıyorum
Gölgeler gidiyor; ben kalıyorum
Bin bir türlü kokuyorsa yaylalar
Siyah gözlerine beni de götür
Baharın koynundan koparıp sana
İpek bir mendile sardığım yüreğimle
Şehzade gülleri gönderiyorum
Umutlar kalıyor
Bu hercai diken, bu çılgın arzu
Sürüklüyor imkânsız muştuların
Eşiğine gönül vadilerini
Bir ağaçtan düşen yapraklar gibi
Düşüyorum tanyerine
Ya topla yaralı kırlangıçları
Ya da bu vefasız şarkıyı bitir...
Siyah gözlerine beni de götür
Kökeninde aldatıcı ve yıkıma mahkûm olmayan hiçbir 'yeni' hayat görmedim şimdiye kadar. Her insanın zaman içinde ilerleyip bunaltılı bir geviş getirmeyle kendini tecrit ettiğini, yenilenme niyetine de ümitlerinin beklenmedik yüz buruşturmasıyla karşılaşıp kendi içine düştüğünü gördüm.
Dostoyevski'de bir kişi daima eşikte tasvir edilir veya başka bir deyişle, bir kriz halinde tasvir edilir.
"Hayatın sadece kitaplardan öğrenilmeyeceğini yine kitaplardan öğrendim."