Alperenler... Bir aşılmaz dağdılar...
Aydınlığa gönül verip, yıldızları sağdılar.
Nurlanıp, nur üstü nurdan
Tekbirlerle doğruldular...
Tek başına destandılar,
Tek başına çağdılar...
Tufan olup sığmazlerken evrene,
Sevgi olup, gönüllere sığdılar...
İman ile, erdem ile, aşk ile,
İnsanlığı kenetleyen bağdılar..
Bozkırda Kalan Sancı
Onlar, Oğuz mayası gök ışığın erleri,
Onlar, ülkü çağının bahadır melekleri...
Mor dağların göğsünde kaldı pençe izleri,
Haceru’l esved gözlerini gönlümüze resmettiler...
Eyvah biz kaldık Efsele safilinde!
Ahsen-i takvim üzre, onlar geçip gittiler...
Ey Ulu Peygamberimiz nerdesin?
Dinle minâremde öten gür sesin!
Gel, bana yâr ol ki cihan titresin,
Kimse dönüp süngüme yan bakmasın.
Âmin! desin hep birden yiğitler,
“Allâhu ekber!” gökden şehidler.
Âmin! Âmin! Allâhu ekber! Allâhu ekber!
Bilir misin gardaş Türk illerinde
Havada yıldızlar, dağda kar üşür.
Tutsak soydaşların türkülerinde
Dört mevsim ötede bir bahar üşür.
Ezanlar buz tutmuş minarelerde!
Yaylalar dermiş ki: Töremiz nerde?
Yolların hasretle bittiği yerde
Her dağ yamacında bir mezar üşür.
“Müminler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice erler var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de (şehitliği) beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemişlerdir.”
(Ahzâb, 23)
İdrakte yol açmış geceden gündüze Allah
Güldürmesen öz gönlünü, gülmez yüce Allah
Dünyaya şafaklar gibi Tanrım sepelenmiş
Kalbin gözü yanmazsa, görünmez göze Allah