Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Tekin DEĞİL

Tekin DEĞİL
@Bahriyeli
Ahh Harbiye.. Tembel biri..
Hayat, düşünceleri tutan bir hapishanedir. İnsan, can sıkıcı bir saç demetidir, ben de akılsız bir robotum
Reklam
Bütün çalar saatlerin Derin ve güzel bir su'yu vurduğu zamanda Hızla gelişecek kalbimiz
Sayfa 53
Politika ve aksiyon adamlarının en zayıf yanı, düşünce adamını küçümseyişleridir. Beyinle kol, nazariye ile aksiyon el ele vermedikçe, toplum sıhhate kavuşmaz.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Her dudakta aynı rezil şikayet: Yaşanmaz bu memlekette! Neden? Efendilerimizi rahatsız eden bu toz bulutu, bu lâğım kokusu, bu insan ve makine uğultusu mu? Hayır, onlar Türkiye'nin insanından şikâyetçi. İnsanından, yani kendilerinden. Aynaya tahammülleri yok. Vatanlarını yaşanmaz bulanlar, vatanlarını yaşanmazlaştıranlardır.
Kitap bir limandı benim için. Kitaplarda yaşadım. Ve kitaplardaki insanları sokaktakilerden daha çok sevdim.
Reklam
Palladas böyle demiş
Her kadın zehir gibi acıdır. Yalnız iki iyi anı vardır. Biri yatakta, öbürü ölümünde.
Atlantis
Sevginin niçini olmaz ki efendim… Düşünsem belki makul bir sebep bulabilirim. Fakat bu hakiki sebep olmaz. Çünkü biz önce severiz. Sonra sevdiğimiz şeyin güzel taraflarını bulmaya çalışırız. Bu da hodbinliğimizden doğar efendim.
Pusat artık hiçbir şeye inanmıyor, herkesi iğrenç görüyor, her zevki bayağı buluyor, her şeyle ince ince istihza ediyordu. Tamamiyle bir askerdi
Yanlış ve yalan davalar daima parlak gözükür . Fuhşun felsefesini yapmak, namusun müdafaasını yapmaktan daha kolay olduğu gibi…
Reklam
Birkaç kişiye göz yaşı döktüren bir kızı güzel kabul ediyorsun da bir kalabalığı kana bulayan kıza neden çok güzel demiyorsun? Imha savaşı yüksek ve ince bir sanatla ve cesaret mayasını kullanmak suretiyle vücuda getirilmiş bir eserdir. Sermayesi candır. Imha savaşına benzeyen bir kız, şüphesiz şiire benzeyen bir kızdan, daha güzeldir. Çünkü imha savaşında bir kesin sonuç vardır. Şiirde ise hiçbir şey…
Bir bakıma göre dünya zevk arayan insanlarla doludur. ve askerler de zevk peşindedir. Ancak askerlerinki aşağılık zevkler değil, fedakarlık etme, bir fikir uğrunda can verme zevkidir. Hepsi de zevktir diye asil zevklerle adi zevkleri birbirine karıştırmayınız…
Benim çektiklerimi çeken herkes böyle olurdu dedi.. Neler çekti?, dedi. Ordudan mı kovuldun? Sana vatan haini mi dediler? Şeref gibi bir arkadaş mı kaybettin? Ne oldu?
Aşkı ciddi bir mesele saydığına göre ne kıratta adam olduğun anlaşılıyor.
Selim Pusat tam bir asker olduğu için siyasi bir mesele olan rejim işleri üzerinde fikir yormamıştı. Ona göre rejim aşağı yukarı milletlerin,cemiyetlerin elbisesiydi. Elbiselerin sıhhi ve gayrısıhhi olanları, yakışanları, yakışmayanları bulunduğu gibi rejimlerin de yarayanları,yaramayanları vardı. Cumhuriyet belki çok güzel bir rejimdi. Fakat büyük kumandan yetiştirmek bakımından kifayetsizdi.
Kendi ordusu bütün mevcudu ile düşman safına geçen bir kurmay ne yapabilir? diye düşündü.
Reklam
Briç oynamam, kuramlarımı yaymak için kokteyl partileri de vermem. Öğretilerim doğruysa kendi kendilerine yayılacaklardır.
Dalgacı bir keskin nişancı nasıl hep on ikinin az dışından vurursa senin düşüncelerin de her seferinde hakikati kıl payı kaçırıyor.
İşte sen böylesin, Küçük Adam. Ama kimse sana neye benzediğini söylemeye cesaret edemiyor. Çünkü senden korkuyorlar Küçük Adam, ve senin küçük olmanı istiyorlar. Kendi mutluluğunu yiyip bitiren sensin. Tam bir özgürlük içinde mutluluğun tadını çıkardığın olmadı hiç. Bu yüzden büyük bir oburluk içinde kendi mutluluğunu yiyorsun ve mutluluk sağlama, onu koruma sorumluluğunu hiç üstlenmiyorsun. Mutluluğunu korumayı, onu, bir bahçıvanın çiçeklerini, bir çiftçinin ürünlerini yetiştirdiği, onlara gereken besini verdiği gibi beslemeyi öğrenmekten yoksun bıraktılar seni. Büyük araştırmacılar, ozan ve bilgeler kendi mutluluklarını korumak için senden kaçtılar. Senin çevrende, senin yörende mutluluğu yiyip bitirmek kolay ama onu korumak çok güçtür Küçük Adam. Neden söz ettiğimi bilmiyorsun, değil mi Küçük Adam?
Bir teknisyen kalksa, uçma tekniklerini açıklasa, ama motorla pervanenin gizlerinden hiç söz etmese, nasıl olur? İşte, ruhsal-sağaltımın teknisyeni olan sen böyle davranıyorsun. Korkaksın sen. Tasımdaki hoşafın tanelerini ayıklayıp yemeye varsın ama güllerimin dikenine katlanamazsın. Beni pis fıkralarına konu eden sen değil misin, ha? Bana «bedensel boşalma peygamberi» diyen sen değil misin? Ha, Küçük ruh doktoru? Bedenleri güçsüz kocalar tarafından hırpalanan genç gelinlerin yakınmalarını duymadın mı hiç? Duydukları sevginin gereğini yerine getirememekten çatlayan ergin çocukların çektiği acıya tanık olmadın mı hiç? Gene de güvenliğinin hastalarından daha önemli olduğunu söylüyorsun, ha? Daha ne kadar ağırbaşlılık dediğin o şeyi tıbbi yükümlülüklerine yeğ tutacaksın? Kullandığın taktiklerin, milyonların yaşamına malolduğu gerçekliğini daha ne kadar görmezlikten geleceksin? Güvenliğini, hakikate yeğ tutuyorsun. Acun-sal Yaşam Enerjisi'ni bulduğumu duyduğunda, «Bu ne işe yarar? Hastalan nasıl iyileştirir?» diye sormadın. Yok, buna benzer bir soru duymadım senden. Ancak, «Maine eyaletinde doktorluk yapma ruhsatı var mıymış» diye sordun. Senin o küçük ruhsatlarının benim çalışmalarımı bozmaktan —ama azıcık bozmaktan— başka işe yaramayacağını, çalışmalarımı engelleyemeyeceğini bilmiyorsun. Coşkusal vebanın ve yaşam enerjisinin bulgucusu olarak bu dünyanın her yanında bir anlam ifade ettiğimi, benden fazla bilgisi olmayan hiç kimsenin beni sınayamaya-cağını, denetleyemeyeceğini bilmiyorsun.
Şimdi, gelelim senin şu özgürlük sarhoşluğuna. Bugüne dek hiç kimse, neden kendine özgürlük sağlayamadığını, ya da sağladınsa neden hemen bir yeni efendiye teslim ettiğini sormadı. «Şuna da bakın! Dünya proleterlerinin devrimci dalgasına dil uzatıyor! Demokrasiye dil uzatıyor! Gebertin şu karşı-devrimciyi! Kahrolsun karşı-devrimciler!» Dur, dur, heyecanlanma birden, sen ey demokratların ve bütün dünya proleterlerinin küçük Führer'i. Bana kalırsa, gelecekte sahip olacağın gerçek özgürlük, senin Parti Kongrelerinde alacağın on binlerce karardan çok şu bir sorunun yanıtlanmasına bağlıdır. «Gebertin şunu! Ulusun ve devrimci proletaryanın onurunu lekeliyor! Kurşuna dizin! Haydi duvar dibine!» Ne "Viva!" diye haykırman, ne de "Gebertin!" diye bağırman seni amacına bir adım bile yaklaştıracak değildir, Küçük Adam. İnsanları «duvar dibine dikmekle» özgürlüğüne kavuştuğunu sanıyordun, değil mi. Bir kerecik olsun kendini ayna karşısına diksene!
Doğayı düzeltmeye kalkışma. Bunun yerine, onu anlamaya ve korumaya çabala. Boks maçı yerine kitaplığa, eğlenceler merkezi Coney Island'a gideceğine yabancı ülkelere git. Ve en önemlisi, DOĞRU DÜŞÜN, içinden gelen ve seni tatlı tatlı okşayan sesi dinle. Yaşamını kendi ellerinde tutuyorsun, kimseye güvenip de bir başkasının, hele seçtiğin Führerlerin eline sakın verme onu. DOĞALLIĞINI YAŞA! Olduğun gibi görün. Pek çok büyük adam söyledi sana böyle davranman gerektiğini.
Reklam
«Adama da bakın! Amma da düşsever! Neleri yapmayacağımı biliyor! Diktatör müdür nedir! » Hiç de diktatör değilim, Küçük Adam. Gerçi senin bu küçüklüğün, güçsüzlüğün karşısında diktatör olmam işten bile değildi, ama ben diktatör olacak adam değilim. Senin diktatörlerin, şimdiki zaman içinde, gaz odasına gönderilmemek için neleri yapamayacağını söyler sana yalnızca. Ama nasıl ki, bir ağacın büyümesini çabuklaştıramazlarsa, senin uzak gelecekte neler yapacağını da söyleyemezler.
Buyurganlar, açıkgözler, kurnazlar, zehir saçanlar, çöplüklerde türeyen kurtlar, aç koca kurtlar, bir bilgenin bir zamanlar öngördüğü şu yazgıdan kurtulamayacaklardır: Kutsal sözcüklerin tohumunu ektim yeryüzüne. Çok geçmeden kötülükler silinecek Savaşçılar ölecek Taşlar toprak olacak; Çok geçmeden anlı şanlı krallar Kuru güz yaprakları gibi savrulacak: Her tufanda, binlerce Nuh gemisi şu sözlerimi yankılatacak: Ekilen tohumlar Ürün verecek
Gençken soru sormaya hevesi olan kim ve bir sürü soru varken doğru soruları nasıl seçersin ???
Sayfa 36
girdap
Ruhunuzu özgürleştirmenin ve onu yükselmeye teşvik etmenin anahtarı, hayatınızda üstün olduğunuz alanların farkına varmaktır..
Yenilmezlik girdabı
Neyseniz o olun ve ne hissediyorsanız onu söyleyin çünkü aldıranlar önemli değildir ve önemli olanlar da aldırmaz.
Sayfa 59 - Theodor Seuss Geisel