Yine de biri çıkıp nasılsın dese alışkanlıkla iyiyim diyeceğim. Kederli olduğum da söylenemez zaten. Buna sebep de yok çünkü. Ne taze bir ölüye sahibim, ne felaket geçirenlerim var. Dedim ya oturuyorum öylece. İyi ki kalbimi tanıyanlar yok. Ağırlıksız duran bedenimi küçümseyeceklerdi. Sonra da birbirlerine dürterek, ya da ilerideki arkadaşlarına göz işareti vererek beni gösterecekler, "kalbini yok etmişin haline bakın, hınzır pek de pratik, belli etmiyor hiç" diyeceklerdi. Ama iyi ki yoklar.
"Sabah olmayan bir sabaha uyandım. Sabah olsaydı bilirdim. Doğan güneşin bana bir faydası yoktu. Çocukluğumun en güzel günlerini alıp gecelerle dolu bir hayatın başlangıcı oldu o gün. Minik parmaklarım gözlerimden âdeta fışkıran ruh nehirlerimi durdurmaya yetmiyordu.
Defalarca tüm çığlıklarıma rağmen ayaklandım ve ayaklarımın ise yaramamasını istedim. Çığlıklarımın nedeni her denemede yere çakıldıgıma şahit olmaktı. Bir bacağım beni terk etmişti sanki. Oradaydı ama sadece öyle duruyordu..."
Onun da çok üstüne varmıştım, herkese yaptığım gibi. Benim de hiç kimseyle olmak istemediğim anlar yok muydu? İçimden ona hak verdim; kendime yükledim suçu her zaman olduğu gibi.