Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Buğra Doğukan Akbulut

Buğra Doğukan Akbulut
@DogukanAkbulut
Okul Öncesi Öğretmeni
Üniversite
5 Mayıs 1999
111 okur puanı
Şubat 2021 tarihinde katıldı
Reklam
Ama inanç bilgi tarafından iyileştirilebilen bir yaradır ve yaşamımızı konu alan Anlatış ölümle başlar.
Sayfa 235
İleri atılmak için önce geri git, başarmak için önce başarısız ol. Yukarı sıçramak için önce aşağı eğil, başarmak için önce başarısız ol.
Sayfa 191

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Ve sonra Milliyetçilik vardı - bağlı bulunduğun devletin tek gerçek tanrı ve diğer bütün devletlerin sahte tanrılar olduğu teorisi; sahte de olsalar gerçek de olsalar bütün bu devletler, suçlu çocukların mantığına sahipti ve saygınlık, iktidar veya para üzerinde dönen tüm anlaşmazlıklar, İyi, Hakiki ve Güzel şeyler için yapılan bir haçlı seferiydi. Doğrusu, bu teorilerin tarihin belirli bir diliminde ortaya çıkmaları ve evrensel olarak kabul edilmeleri Şeytan'ın varlığının en iyi kanıtıdır, sonunda O'nun savaşı kazanacağının kanıtıdır."
Sayfa 106Kitabı okudu
Sentetik sakağı olmadan, hatta atom bombası olmadan da Şeytan tüm emellerine ulaşacaktı. Belki biraz daha yavaş, fakat insanoğlunun yaşadığı dünyayı yok ederek kendini mahvetmesi gibi kesin bir şekilde. Bundan kaçamazlardı. Şeytan onları iki boynuzuyla sürecekti. Savaş boynuzundan kendilerini kurtarabilseler bile açlık boynuzuna geçmiş bulacaklardı kendilerini. Ve aç kaldıkları zaman da savaş çok cazip gelecekti. Ve bu açmazdan kurtulmak için barışçı ve akılcı bir çözüm bulmaya kalktıkları takdirde, titizlikle hazırlanmış bir kendini yok etme boynuzu onları bekliyor olacaktı.
Sayfa 104Kitabı okudu
Reklam
Bütün uygarlıklar, toplumun neredeyse tüm bilinçli çabalarını engelleyebilecek, ona ihanet edebilecek ya da karşı çıkabilecek bilinçsiz bir güçle mücadele etmek zorundadır. - Tleilax Kuramı (kanıtlanmamıştır)
Buradaki insanların nasıl olduğunu soracak olursan, şunu söyleyebilirim: Her yerdeki gibi! İnsan aslında karmaşık bir varlık değil. Çoğunluğu zamanın büyük bir bölümünü yaşamak için kullanıyor, geriye kalanı ise, özgür oldukları küçük zaman diliminden öyle korkuyor ki, ondan kurtulmanın her türlü yolunu deniyor: İşte insanın değişmez yazgısı!
Üzücü bir gözlemde bulundum. Başlangıçta onlara yaklaşıp birçok şeyle ilgili samimi sorular sorunca, bazıları kendileriyle alay ettiğimi sanıp bana çok kaba davrandılar. Buna kızmadım; ama çoğunlukla farkında olduğum bir şey benim için netleşmiş oldu: Üst sınıfın insanları, alt sınıfa karşı her zaman soğuk bir mesafe içinde, sanki yakın davransalar bir şey kaybedeceklermiş gibi; bir de düşüncesizler ve başkalarına kötü niyetle takılmaktan hoşlananlar var, kibirlerini zavallı insanlara daha çok hissettirsinler diye onların seviyesine inmiş gibi davranıyorlar.
1526'nın 29 Ağustosu'ndaki Mohaç zaferi Avrupa tarihinin değiştiği bir olay, Türklerin imparatorluğunun zirve noktası olarak kabul edilebilir. Yaklaşık 400 yıl sonra, 30 Ağustos 1922'deki Dumlupınar Başkumandanlık Meydan Muharebesi'nde kazanılan zaferse, Türklerin Küçük Asya'daki anavatanlarını savunmalarının zaferidir ve beklenen bir zaferdir. Hatta şunu ifade edebiliriz; 26 Ağustos 1071 Türklerin Anadolu'ya giriş tarihidir; 26 Ağustos 1922 ise Anadolu'dan asla çıkmayacağımızın belgesidir. Zaten çıkamayacak durumda olduğumuz da açıktır.
Sayfa 205Kitabı okudu
Çok sayıda genci, örgü eğitim sisteminin dışında bırakarak, kendi çözümlerini üretmelerini beklemek, sosyal devlet anlayışının ilginç bir yorumu olsa gerek...
Sayfa 161Kitabı okudu
Reklam
Onlar, Sınav olarak adlandırılan, Doğal yaşam alanlarının dışında bir ortamda, 120-185-250,... dakikalık bir zaman aralığında, el birliğiyle soldurulan ...
Sayfa 143Kitabı okudu
Sizin onu itmeniz veya onu sarsmanızı istemiyorum, sadece onu taşımayı bırakın ve göreceksiniz, kaidesi altından alınmış kocaman dev bir heykel gibi, kendi ağırlığıyla düşüp parçalanacaktır.
Oysa tek olan bu tiranla savaşmaya, hatta ona karşı korunmaya bile gerek yoktur; kendiliğinden bozguna uğrar, yeter ki ülke kulluğu kabullenmesin. Zorla defetmek de söz konusu değildir, sadece ona bir şey vermemek yeterlidir. Bir ulus ki kendi mutluluğu için isterse hiçbir çaba sarf etmesin, ama kendi yıkımı için de çalışmasın. Demek ki balklar ellerinin kollarının bağlanmasına izin veriyorlar veya daha doğrusu bağlattırıyorlar, çünkü kulluk etmeyi reddetseler bağları kopa- racaklar. Halkın kendisi kul olmayı kabul edip kendi boğazını kesiyor; kul olmayı veya özgür olmayı seçebilirken özgürlüğü itip boyunduru- ğu seçiyor; felaketini kabul ediyor veya daha doğrusu felaketin peşinden koşuyor.
Nasıl oluyor da bunca insan, bunca şehir, bunca ulus, kendisine verdikleri güçten başka gücü olmayan, katlanmayı kabul ettikle- ri ölçüde onlara zarar verme erkine sahip, ona karşı gelmektense ondan gelen her şeyi sineye çekmeyi tercih ettikleri takdirde onlara hiçbir kötülük etmeyen tek bir tirana tahammül ediyor? Ne kadar şaşırtıcı bir şeydir bu (aslında şaşırmaktan ziyade üzülünmesi gereken çok sıradan bir şeydir)! Sefil bir şekilde kullaştı- rılmış, zorlayıcı bir güç tarafından zorlanmış değil de, tek olduğu için korkmaları gerekme- yen, onlara karşı insafsız ve acımasız olduğu için sevmedikleri tek bir kişinin karşısında hayran kalmış, bir anlamda büyülenmiş, acınası bir boyunduruğa başları eğik tâbi olmuş milyonlarca insanı görmek şaşırtıcıdır. Ama insanın zayıflığı böyledir! İtaate zorlanmış, ödün vermek zorunda kalmış, kendi aralarında bölünmüş oldukları için her zaman en güçlü taraf olamazlar.
Ama doğrusu iyiliği konusunda asla emin olamayacağımız ve dilediğinde kötü olabilecek bir efendiye kul olmak büyük bir felaket değil midir? Peki ya birkaç efendiye itaat etmek, efendi sayısı kadar mutsuz olmak anlamına gelmez mi?
94 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.