Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Elif Kale

Elif Kale
@ElifKkale
Hassas insanlar da attıkları büyük adımların, yaptıkları fedakârlıkların karşı taraf için değerli olduğunu hissetmek isterler. Ama karşı tarafın gerçekten yaptığımız fedakârlıklara ihtiyacı olup olmadığını ya da yaptığımız şeyin bizim için olduğu kadar onun için de değerli olup olmadığını tam anlamıyla bilemeyiz. Ve eğer bize göre önemli olan şey karşı taraf için önemsizse bu durum hassas insan için yıkıcı olabilir. Çünkü büyük adımlar atınca sonrasında büyük hayal kırıklıkları yaşanır.
Sayfa 152 - inkılapKitabı okudu
Reklam
Fakat birçok insan, yaptığı fedakârlıkların, içinde olduğu zehirli ilişkilerin, kendini aşırı derecede ihmal etmesinin kendisine zarar verdiğini hissetmeyebilir. Kendini bu konularla o kadar doldurur ki düşünmeye, hissetmeye hiç vakti kalmayabilir.
Sayfa 129 - inkılapKitabı okudu
Korku... Korku ve insan, korku ve insan talihi, insanın insana hücumu, o hiç yere düşmanlık. Fakat neyi aldatabilirdim, kime anlatabilirdim? İnsan neyi anlatabilir? İnsan insana, insanlara hangi derdini anlatabilir? Yıldızlar birbiriyle konuşabilir, insan insanla konuşamaz.
Sayfa 112Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Neden kör olduk, Bilmiyorum, belki bir gün nedenini öğreniriz, Ne düşündüğümü söyleyeyim mi sana, Söyle, Bence biz kör olmadık, biz zaten kördük, Gören körler mi, Gördüğü halde görmeyen körler.
Sayfa 330 - kırmızıkediKitabı okudu
-kör gözlerinden iki damla yaş aktı ve kendine ilk kez, yaşamaya devam etmesi için bir neden olup olmadığını sordu. Bu sorunun yanıtını bulamadı, yanıt hep ona ihtiyaç duyulduğunda gelmez akla, çoğu kez de beklemek verilebilecek tek yanıttır.
Sayfa 263 - KırmızıkediKitabı okudu
Reklam
"Kör numarası yapmanın artık bir anlamı kalmadığını - eğer şimdiye dek bir anlamı olmuşsa tabi- anladı, artık buradan kimsenin kurtulamayacağı açıktı, aslında körlük, umudun tükendiği bir dünya da yaşamaktı."
Sayfa 213 - KırmızıkediKitabı okudu
Nuri Efendi sık sık, "Ayar, saniyenin peşinde koşmaktır!" derdi.
Sahibinin en mahrem dostu olan, bileğinde nabız atışına arkadaşlık eden, göğsünün üstünde bütün heyecanlarını paylaşan, hülâsa onun hararetiyle ısınan ve onu uzviyetinde benimseyen, yahut masasının üstünde, gün dedigimiz zaman bütününü onunla beraber bütün olup bittisiyle yaşayan saat, ister istemez sahibine temessül eder, onun gibi yaşamak ve düşünmeğe alışır.
Belki, evet,sevinirdi ama sevinci yararsız olurdu, yalnızca kör olduğundan da değil, buradaki herkes de kör olduğundan, görecek kimse olmadıktan sonra, ışıl ışıl, güzel gözleri olması -gözleri güzeldi- neye yarardı.
Sayfa 104 - Kırmızı kediKitabı okudu
Bir sürü aptalın saldırısına uğrayan, daha fazlasının da yok saydığı ahlaki vicdan, var olan ve daima var olmuş bir şeydir, yoksa ruh denen şeyin bulanık bir fikirden öte olmadığı Dördüncü Zaman filozoflarının icadı değildir. Zaman geçtikçe, birlikte yaşarken ve genetik değişimler olurken, vicdanımız giderek damarlarımızda dolaşan kanın rengine ve gözyaşlarımızın tuzuna buladik, bu da yetmiyormuş gibi gözlerimizi içimizi gören birer aynaya dönüştürdük, sonuçta gözlerimiz, ağzımızla inkâr etmeye çalıştığımız şeyleri çoğu zaman hiç çekincesiz gözler önüne serer hale geldi.
Sayfa 25 - KırmızikediKitabı okudu
Reklam
Açıkçası, Parti'nin dünya görüşü, onu hiç anlayamayan insanlara çok daha kolay dayatılıyordu. Gerçekliğin en açık biçimde çarpıtılması böylelerine kolayca benimsetilebiliyordu, çünkü kendilerinden istenenin iğrençliğini hiçbir zaman tam olarak kavrayamadıkları gibi, toplumsal olaylarla yeterince ilgilenmedikleri için neler olup bittiğini de göremiyorlardı. Hiçbir şeyi kavrayamadıkları için hiçbir zaman akıllarını kaçırmıyorlardı. Her şeyi yutuyorlar ve hiçbir zarar görmüyorlardı.
Sayfa 186Kitabı okudu
Aslına bakarsan, bugün anladığımız anlamda bir düşünce olmayacak. "Bağlılık, düşünmemek demektir, düşünmeye gerek duymamak demektir. Bağlılık bilinçsizliktir."
Ömrümün iplerini elinde tutan insanoğlundan, uzak köy kahvesinde eğri bir sandalye bacağı olmayı bile isteyemezdim. Ak sakallı meşenin dediğine göre, böyle bir şeyi istesem bile, insanoğlu beni duymazdı zaten. Sağırdı çünkü o; kokularıma da, yeşillerime de, duruşuma da sağırdı. Sözün özü, insanoğlu benim soyumun dilini çözememişti henüz; kokuca konuşsam da anlamazdı, renkçe konuşsam da...
Çocukken diğer insanlardan farklı' olduğumu ilk kez anladığımda, ne kadar üzüldüğümü hatırlıyordum. Dünya'nın benim için sona erdiğini düşünmüştüm. Fakat ancak simdi o 'farklılığın' önemini ya da gerçek anlamını tam olarak hissetmeye başlıyordum. Çocukken sakatlığımın bilincine vardığımda acı acı ağlamıştım. Artık ağlamıyordum; gözyaşlarının ferahlatici ışığını bile yaşamıyordum. Bütün acım içimdeydi.
"Önemsiz yaşantıyı psişik anlamda değerli olan yaşantının yerine oturtan psikolojik süreç, bize hâlâ düşündürücü ve tuhaf görünür."
Sayfa 238
Roman kahramanı Frazier -yazarı Skinner'ın kalemin den- der ki: "Toplum erkenden saldırır, henüz birey savun masızken. Neredeyse özgürlüğü tatmadan önce onu esir alır. " Skinner'ın bakış açısından baktığım dünyada insan, kendisini şekillendirmek için çok geç kalmıştır, çünkü çoktan ona düşünmeyi öğretip onun yönünü çizmişlerdir bile.
Sayfa 57 - Doğan novusKitabı okudu
Reklam
Acı çekmek ne demekmiş şimdi anlıyordum. Acı çekmek bayilana dek dayak yemek değildi. Ayaktaki cam kesiğine eczanede dikiş attırmak değildi. Asıl acı, kalbi baştan aşağı sancılara boğan, insana sırrını kimselere anlatmadan ölmeyi arzulatan bir şeydi.
Sayfa 169 - Can yayınlarıKitabı okudu