Zihnimiz dünyanın en eski hikaye anlatıcısıdır ve her hikaye anlatıcısı gibi onun da tek istediği can kulağıyla onu dinlememizdir. Dikkatimizi çekmek için bize acı verecek veya bizi korkutabilecek şeyler söylemekten çekinmez. Dünyanın nasıl göründüğüne, ne yapmak istediğimize, kendimizi nasıl hissetmemiz gerektiğine, geçmişte olanların üzerimizdeki etkilerine, gelecekte başımıza gelebileceklere, neyin doğru, yanlış veya adil olduğuna dair hikayeler anlatıp durur.
Etiketler yalnızca biz onlara çok bağlı olmaya, sadık kalmaya, onlarla bütünleşmeye, iç içe geçmeye başladığımız zaman sorun haline gelir. Çünkü o zaman psikolojik esnekliğimizi yitirmeye başlarız.
Gönüllü olmak, bizi rahatsız eden duygu ve düşünceleri sevmek demek değildir. Gönüllü olmak, ne hissediyorsak hissetmeye, ne düşünüyorsak düşünmeye yer açmak ve onları yaşamaktan kaçmamaktır.
Bir çocuk ‘sevgi bankası’ gibidir. İçine ne kadar çok koyarsanız, daha fazlasını geri alırsınız. Çocuklar doğuştan sevecendir; o yüzden, içinizdeki sevilmemiş çocuğa sevginizi biraz olsun belli ettiğinizde bile karşılığını görürsünüz.
Birçok terapist, yetişkinlerin erken yaşlarda yaşamış olduğu ebeveyn-çocuk ilişkilerinin sağlıksız kalıplarını farketmeden tekrarladıklarını düşünürler — örneğin, yanınızda olmamış bir ebeveyne benzer şekilde yanınızda olamayacak partnerler seçmek.
Yetersiz annelik görmüş bir yetişkin, hissettiği şiddetli sevgi açlığını şöyle dile getirmişti: “Kalbinizde bir boşluk varsa eğer, sevgiye doyamazsınız.” Bu kişi erken doğmuştu ve küveze konulduğu için normal şartlar altında deneyimleyeceği temastan mahrum kalmıştı. Bu da onu sevgi dolu dokunuşlara ve her türlü olumlu ilgiye karşı aç bırakmıştı. Gençliği ve erken yetişkinliği boyunca, sevgi konusunda şiddetli bir ihtiyaç hissetmiş ve ona biraz olsun olumlu yaklaşan herkese aşık olmuştu.
İnsanlar genellikle onlardan esirgenen şeyler için büyük bir acı hissederlerken, başkalarının bunları elde edebildiğini görmenin içlerinde derin bir incinme hissi yarattığını ve buna dayanmanın zor olduğunu düşünürler ve annelerin de maruz kaldığı durum bundan farklı değildir.