Eğer mutlu olmak istiyorsanız bu kolay. Başkaları kadar mutlu olmak istiyorsanız bu imkansız. Çünkü biz, başkalarını, olduklarından daha mutlu sanarız.
Çevrenizde okuduğunuz tüm gençlik kitaplarında Doğa ve Ediz'in farklı türevlerini bulabilirsiniz. Kurgu da insanın çok ilgisini çekmiyor. Gayet tahmin edilebilinir. Daha ilk sayfasında gelecek kitaplarda ne olacağını söyleyebiliyorsunuz. Yine de kitap boyunca beni en çok rahatsız eden şey Doğa ve Ediz'in aşkı oldu. Bunu düşünen sadece ben miyim bilmiyorum ama benim için o ikisi arasındaki olay kesinlikle aşk değildi. Saplantı, belki... Stockholm sendromu, kesinlikle... Ayrıca Doğa'nın bu kadar güçsüz olması, ona devamlı zarar vermesine rağmen yine de Ediz'e sarılması ve kadın karakter bu kadar gurursuz, zayıf bir şekilde resmedilirken erkek karakterin ilahlaştırılması saçmalıktı. Kitap benim için bol derece de ergenlik ve östrojen hormonu içeriyordu.. Kısacası kalem güzel fakat karakterler çok zayıf.
Yabancı - VeylÖznur Yıldırım · Pegasus Yayınları · 20174,648 okunma
Yalnız değilsin emin ol :) Bitirmek için çok çaba gösterdim bu kitabı :) Stockholm sendromunu bilmeyen birinin bu tarz bir kitap yazması da biraz saçmalık. Yıllar süren bir şey çünkü Stockholm sendromu. Kurbanın aşkı değil de kurbanın ona yapılanları kötü şeyler olarak görnmemesi ve karşısındaki insana aşık olup onu koruması. Vıcık vıcık bir aşk değil. Aynı zamanda psikolojik bozukluk. Psikolojisi bozuk olan bir tek yazardı sanırım bu kitapta.
Aynı zamanda kitap alacakaranlık grinin elli tonu ve bu tarz kitapların türevi :) Piyasada çok fazlası da var :)
Sabahattin Ali’nin kitaplarını okuduğunuzda onu diğerlerinden ayıran en önemli özelliğinin hayatta gözden kaçırdığınız birçok ayrıntıyı size sunması olduğunu fark ediyorsunuz. Bu Kuyucaklı Yusuf’ta da böyleydi, İçimizdeki Şeytan’da da, Kürk Mantolu Madonna’da da..
Kitabın arka yüzünde yazan bir söz: “Kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca. Kollarıyla bizi sarar. Sorgulamadan peşlerinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz.” Evet kitabın teması bunun üzerine kurulmuş.
Kitapta aşkın çok farklı bir tarafı ele alınmış. Aşık olmamak için direnen birisin aşka olan inancını kaybettiğini görüyorsunuz. Çok uzaklarsa. Çok sevdiğiniz bir insandan haber alamadığınızda düşündüğünüz, kafanızda tasarladığınız şeylerin çok anlamsız olduğunu anlıyorsunuz.
Maria ve Raif’in gözünden aşklarını, birbirlerine bağlılıklarını ve hayatımız boyunca nelerden vazgeçmemiz gerektiğini göreceksiniz. Çok fazla bilgi verip kitabı okurken ki kapılacağınız o büyüyü bozmak istemiyorum.
Hikaye klasik gelecek ama nasıl anlatıldığı da çok önemli. İnsan tahlilleri, duygu anlatımları gerçekten güzel. Ama en çok da yalnızlığının bu şekilde anlatımı beni beni etkiledi. Kürk mantolu Madonna’yı okuyun, okutun. Benim gibi geç kalmış bile olsanız mutlaka okuyun.
“Hangi hikâye başladığı yerde bitmemiş ki”
Gülcemal canından can almıştı Zehra’nın, alıp götürmüştü İsmail’i onlardan. İlk zamanlar ne olupbittiyse yazdı İsmail Zehra’nın verdiği deftere, ama bir süre sonra hiç haber alınamadı ondan...
Ahh nazan bekiroğlu ve onun mükemmel ötesi kalemi..
Gözüyle okuyan sevmez zaten kardeşim. 'Bu ne ?' Der. 'Bu nasıl sıkıcı bir kitap' der. Oysa ki bir de yüreğiyle okuyanlara bakın.. Her bir harfini beynine kazır. Her bir cümlesini not alır vs.. Gönül gözüyle okuman dileğiyle.
Nuri Pakdil şiirleri, anne lirizmi ile Kudüs gerçeği arasında gidip gelen gergin bir yay gibidir. Kâh lirik bir geyiktir sözcükler, kâh ateş hattındaki savaşçıdır. Kudüs, somut bir mekân olduğu kadar, soyut bir algıdır da. Onun için çoğuldur Kudüs ve anne. Anne Kudüs’tür, Kudüs de anne. Kudüs, Ulu Önder’in Gök Yolculuğu’nun, Mirâc’ın mekanıdır. O yüzden Nuri Pakdil düşüncesinin, dolayısıyla Nuri Pakdil şiirinin metafizik yolculuğuna kaynaklık eden güçlü bir imgedir. Medeniyet haritasının da temel ve vazgeçilmez ayaklarından biri.
Anneler ve KudüslerNuri Pakdil · Edebiyat Dergisi Yayınları · 20141,729 okunma