Düşmanını yenmek için, önce onu bilmek, sonra yakından tanımak zorundasın. Peki ya düşmanın, kendi hakkındaki bilgileri bile değiştirebilecek kadar kadim bir varlıksa? Seni de, etrafındakileri de parmağında oynatabiliyorsa?
İkincinin bıraktığı yerden, kısa zaman atlamasına rağmen sıkıca tutan ve alıştığımız, sevdiğimiz karakterlerin içinde bulundukları kıyamet vari olayı tüm detayları ile, ince ince işleyerek bitiren bir roman. Bir miktar sürpriz sonlu diyebiliriz.
Daha da önemlisi ilk üçlemeye, neredeyse hiçbir açık ya da soru işareti bırakmayacak şekilde nokta koyuyor. Bittiğinde karakterlerden de, o dönemden de ayrıldığınız için içinizde bir burukluk da hissetmeden edemiyorsunuz. Gerçi, benim gibi duygusal bir okursanız pek çok uzun soluklu romanda, özellikle de seriyi sevdiyseniz benzer duyguları yaşayacaksınız demektir.
Sissoylu'dan genel olarak, kısaca bahsedecek olursak: Brandon Sanderson'ın ortaya koyduğu bu dünya, Alomansi ve Ferusimya çevresinde eşsiz bir yapıya sahip diyebilirim. Bu dünyanın içine atılan her karakter Sissoylu sisteminin birbirinden farklı etkileşimlerini okurun daha önceden görmediği bir orjinallikle yansıtıyor. Kitabın en büyük artılarından birisi de kesinlikle budur.
Sissoylu, özellikle ilk üçlemesi ile okuru kendisine çeken, bağlayan, bağımlı yapan ve bittiğine üzen bir yapım. Türün severleri kesinlikle kaçırmamalı.