Aydınlıkla köhneliği belirginlesen bu kentte ve konutta, hiçbir
sey neyse ben oyum. öylesine bağsız ve yeğniyim ki, bu hafifliğin
şiddetinin bedelini bir gün öderim diye düşünüyorum. Sanki
varoluş beni cezalandırmak. ister gibi; yoğunluğundan bana düşen
payını benden geri alarak, bu yoğunluğu olur olmadık herkese ve
her seye fazlasıyla katlayarak sunuyor. Ülkem yok, cinsim yok,
soyum yok, ırklm yok; ve bunları malettirici biricik güç, inancam
yok. Hiçlik tanrısının kayrasıyla kutsanmış ben, inansam inansam
bir buna inanabilirim. Yere göğe zamana denize kayalara ve kuşlara
da dokunan aynı tanrı değil mi? Bu kutlu tanrinin yönetkenliğinde,
olmayan ellerimde bir yok-tartıyı tutuyor D ölçüyorum yokluğun
ağırlığını Kafeslerinden birine onun oylumu pekâlâ sığıyor,
diğerine ise duygular duyumlar ve düşünceler yığılıyor; işte
yetkin eşitlik... Her gün her gece bu eşitliğin bilgisiyle geçiyor.
Bir eskiciden satın alınmış bu teraziyi bir gün başka bir eskiciye
vereceğim. O gün, tozanlarım her bir yana dağılıp, topraðın, suyun
ölümsüzlüğüne eklenecekler ve ben özgürleşeceğim.
Arkasında bu kadar samimi bir hicran ile ağlayacak bir
insan bırakmak dünyada kendinden bir parça bırakmak demektir. Şu halde ölüm bile insan için ancak bir yarım felakettir.