Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Hatice Karini

Zaman dersler ve sunumlarla, kafelerde ve kütüphanelerde oyalanarak doldurulan, sınavlara ve yaz tatiline, geleceğe doğru uzanan, hissedilmeden geçip giden günler dizisi olmaktan çıkmıştı.
Reklam
Mezarlığın ortasında, bir sonraki ölüyü bekleyen birkaç metre derinliğinde bir çukur vardı; kuru toprakta açılan bu mezarın kenarları çok muntazamdı. Kolayca inip çıkılsın diye tahta bir merdiven koymuşlardı mezara. O sıcak günlerde, mezarlığa uğrayışlarımı alışkanlık haline getirmiştim; çukura iner, dibinde uzanıp yatardım. Toprak kuru ve dümdüz olur; güneş ışınları aşağıya kadar inmez, toprak kızdırmazdı. Yukarı bakınca dikdörtgen bir gökyüzünden ve geçip giden birkaç beyaz buluttan başka bir şey görmezdim, kulağıma hiçbir ses gelmez olurdu; bu yalnızlık bu özgürlük içinde saatlerce kalırdım.
Böylece güce duyulan hayranlığa değil de zayıflığa gösterilen şevkate dayanan bir sevgi ile tanışmış oluruz.
Sayfa 127Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Evlilik: Kendisinin kim olduğunu veya karşısındakinin kim olabileceğini henüz bilmeyen iki insanın, tam olarak kestiremedikleri ve üstüne kafa yormaktan da ihtiyatla kaçındıkları bir geleceğe kendilerini bağlayarak, büyük bir umutla, cömertlikle ve müthiş bir içtenlikle oynadığı bir kumardır.
Aşk anlayışımız, etkileyiciliğiyle dikkatimizi dağıtan o ilk anlar tarafından gasp edilip ayartılıyor. Aşk hikayelerimizi erkenden bitiriveriyoruz. Aşkın nasıl başladığına dair çok şey biliyor gibiyiz, nasıl devam edeceği konusunda ise, belki de umursamadığımızdan, pek bir fikrimiz yok sanki.
Reklam
Nihayetinde, zayıflık ancak güçlülerde görüldüğünde çekici bir özelliktir.
Bu yüzden pek çok aşk hikayesinde, çiftimiz baştaki çeşitli engelleri aşmayı başardı mı, onları nedeni nasılı belli olmayan mutlu bir geleceğe emanet etmek veya öldürmekten başka bir yol kalmaz anlatıcıya.
“Anlamını açıklayamam demiyorum. Fakat sözcüklerle açıklandığı anda yitirilen anlamlar olur.
Işığın olduğu yerde gölgenin de olması gerekir. Gölgenin olduğu yerde ise ışık mutlaka olur. Işık olmadan gölge olmaz, gölgesi olmayan ışık da olmaz. Carl Jung, bir kitapta böyle bir şeyi anlatıyordu.
Laurousse Memento’ya göre, anne ya da babanın yası on sekiz ay sürermiş. Ancak Roland Barthes Yas Günlüğü kitabında bunun doğru olmadığını, zamanın yası hafifletmediğini, yasın bitimsiz olduğunu yazar. Barthes, yasın duygusal yönü dışında, zamanın hiçbir şeyin geçmesine yardımcı olmadığını yazar.
Sayfa 171Kitabı okudu
Reklam
Her şey her an aydınlık olsaydı karanlığı içimizde taşımak zorunda kalırdık, bu da dayanılmaz olurdu.
Sayfa 102Kitabı okudu
İnsanlar “kötü” yü anlamak ister. Beyhude bir istektir. Kötülük gökkuşağı gibidir. Ne kadar yaklaşırsan o kadar uzaklaşır. Kötü anlaşılamadığı için kötüdür ya zaten !
Sayfa 108Kitabı okudu
İnsanların ağız alışkanlığıyla kullandığı “tesadüf” kelimesine inanmamak, bilgeliğin başladığı nokta.
Üçümüz, içten içe, Adrian’ın oluşturduğu vakayı inceledik ve şöyle bir kurama vardık: mutlu bir aile yaşamına sahip olmanın anahtarı ortada bir aile olmamasıydı, ya da en azından, birlikte yaşayan bir aile olmamasıydı.
Aynaya yaklaşıp dikkatle baktım. İşte oradaydım, sağ gözbebeğimin derinliklerinde minicik, karanlık bir yansımadaydım. Bir keresinde birisi gözbebeklerinin salt boşluktan ibaret olduğunu, kara delikler, sonsuz hiçliğin ikiz oyukları olduğunu söylemişti. “ Bir şey kaybolduğunda genelde orada kaybolur - gözlerimizin kara deliklerinde.”
Sayfa 148Kitabı okudu
54 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.