Her şeyin fakir elbiseleri gibi lime lime, nem almış sıvalar gibi parça parça döküldüğü zaman, yalnız sen varsın insan. Yalnız sen varsın… Yalnız sana aşığım.
Niçin insanoğlu bu kadar ölmeyecekmiş gibi doğup büyüyor, senin gibi seksenini geçiyor da büsbütün akıl, mantık, fikir kesiliyor da, bütün sırlarını ayan edecekmiş hale geliyor da, tam mutlu zamanında göçüp gidiyor?
Bir kez kendini bulmuş olan kişinin bu yeryüzünde yitirecek bir şeyi yoktur artık. Ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan bütün insanları anlar.
“ Ne büyük karanlıkmış yalanlarımız. Bütün pencerelerimiz açıldı birbirimize” Aile içinde gizlendi sanılan gerçekler insanın çocukluktan yaşlılığa tüm yaşamını yarım bırakıyor. Yalanların olduğu bir dünyada tamamlanamıyor insan. Bir karakter şey diyor kitapta “ Olmayan, olamayan, yarım olan her şeyin anlamsızlığı anlamlı hale geldi” Hayatı anlamlı kılan gerçeklerdir ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi..
Zenginin zengin diye derdi olamaz. Fakirin fakir diye. Gencin genç diye. Yaşlının yaşlı diye. Kime hak lan bu dert dediğiniz şey? Niye sormuyor kimse birbirine derdini? Niye dinlemiyor?