''Yalnız sağlıklı insan aklıyla yaşasaydı değmezdi yaşamaya, can sıkıcı olurdu. Tam aksine,güzel olan, dünyanın gökyüzü altında bir deliler topluluğunu andırması.''
Ben kaçtım. Ama kaçtığım ve saklandığım gerçek, beni her zaman izledi. En yakınımdan da daha yakınımda kaldı. Bu acıyı algıladım, duydum, dinledim, bu acıya kulak verdim, bu acıda boğuldum.
Bu yaşam, beni ancak içimde esen rüzgarları, içimde seven sevgileri, içimde ölen ölümü, içimden taşmak isteyen yaşamı, sözcüklere dönüştürebildiğim zaman ve sözcükler, o rüzgara, o ölüme, o sevgiye yaklaşabildiği zaman dolduruyor.
Özlemlerim kalmadı.Ben aslında sürekli özlüyor ve bir özlem durumunda yaşıyorum.Bu yüzden özlemlerim yok.Yalnız bir kavrama bu.Bütünselliğin kavraması.Bitirmişliğin.Bir yolculuğun sonu.Başlangıcı olmayan yatay bir yolculuğun sonu.Kendi yuvarlağım çevresinde dönen bir yolculuğun.
..bazı şeylerin artık hiçbir zaman geri gelmeyeceğini düşündürdüğünden melankoliye sürüklüyor insanı. Belirli bir pişmanlık duymak da saçma bir duygusallık değil aslında.Bir çok şey gerçekten de otuz yaşında başlıyor o yaşta herşeyin bitmiş olduğu da doğru değil.Ancak yaşamın veremeyeceğini anladığı birtakım şeyleri beklememeyi
öğrenmiş oluyor kişi; üstelik her geçen gün daha iyi kavrıyor ki yaşam yalnızca bir ekme dönemidir, hasat mevsimi yoktur.
bir tek sen kendini eskisi gibi hatırlıyorsun
başka kapıları açmıyor söylediklerin
kendinden eksilttiklerini
hayat koymuyor geri
dünle konuşuyorsun
tüylenmiş öfken, için acımış
sıkıntın çoğaltmıyor kimseyi
izlerini siliyorsun kendini yinelerken
hatırlamaktan göremiyorsun şimdiyi
aldığın yaş katettiğin yola denk değil
dünyaya bunca acımasız
"Her günün, biricik gerçeklik olan anılardan oluştuğunu ve her anın kendine özgü bir özlem, sevinç, coşku, can sıkıntısı ve tutku tadı taşıyacağını biliyorum."