Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

B

133 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Romeo ve Juliet
Romeo ve JulietWilliam Shakespeare
8.2/10 · 60,1bin okunma
Reklam
320 syf.
·
Puan vermedi
Böyle Buyurdu Zerdüşt
Böyle Buyurdu ZerdüştFriedrich Nietzsche
8.4/10 · 37,6bin okunma
B tekrar paylaştı.
Avrupalılar maddece bizden üstündürler. Biz de manaca onlardan üstünüz.
Sayfa 585 - Pozitif YayınlarıKitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
B tekrar paylaştı.
Tek kişiye odaklanan güçlü sevgiden sakının; bu, insanların bazen sandığı gibi, aşkın saflığının kanıtı değildir.
İki gün sonra meclis dağıtılmıştı. "Şişli'deki evimde vaziyeti düşünüyordum. İstanbul sokakları İtilaf askerlerinin süngülü askerleri ile doluydu. Boğaziçi, toplarını sağa sola çeviren düşman harp gemileri ile mavi suları görünmeyecek kadar örtülmüştü. Herkes ancak gündelik ihtiyaçları için evlerinden çıkıyor, yollarda hatır ve hayale gelmeyen hakaretlere uğramamak için caddelerin duvar diplerinden büzülerek, eğilerek ve korkarak gelip gidiyordu. Her türlü ihtiyatlara rağmen her türlü saldırış ve sataşma sahneleri gene eksik değildi. Koskoca İstanbul ve yüzbinlerce halkın sesleri kısılmış bir haldeydi. Çok şaşılacak şeydir ki ayaklar altında çiğnenen bu şehirde hala bir saltanat, bir hükümet, bir varlık bulunduğunu sananlar vardır."
Reklam
Sınırlarımızı bile bizi medeniyetlerinden saymayanların keyiflerine bırakıyorduk. Ordumuz için tek bir sözümüz yoktu. Kendi kendimizden kurtulmak istiyorduk.
Mütarekedeki milliyetçilik ve Kuvay-ı Milliye düşmanlarını bu üç tip arasından şahıslandırabilirsiniz. Fakat en iyi niyetlisi de vatansever Osmanlı' dan ve Türk'ten bir noktada farklıydı: Vatansever Osmanlı ve Türk, cesaretli ve azimli ise, bu toprakları bu millete mal etmek için her türlü fedakarlığa girer. İnanmıyorsa ve zayıfsa bile, kahramanlar bir fırsat hazırladığı zaman, ona karşı durmaz. Bilakis, başarı kazanmasına hiç olmazsa dua eder. Tevfik Paşa ve ona benzer Osmanlılar böyle yaptılar. Böyle yapmamaları için hiçbir sebep olmayanları da ittihatçı kini yanlış yola sürüklemiştir. Politikada kin, çok defa aklı yenmiştir.
İkinci bir tip vardır: Abdullah Cevdet, İkinci Meşrutiyet'ten önceki gizli edebiyat kahramanlarından biriydi. Çevirme kitaplarını Beyazıt'taki acem sahaflardan bin bir korku ile alıp yataklarımızda okurduk. Meşrutiyette de "İçtihat" dergisi en ileri fikirlere açık görünürdü. Latin yazısına başlangıç olmak üzere ilk defa Latin rakamlarını dergisinde, kitaplarında kullanan odur. Jön Türkler Avrupa' da, onun ne güvenilmez bir ahlakı olduğunu sezmişler ve kendisini aralarına sokmamışlardı. Abdullah Cevdet, eline fırsat düşer gibi olunca, bir hürriyetçiden beklenen şeyin tam aksini yapmıştır. Abdullah Cevdet'in Türk milletinden hiçbir hayır ummadığını sonradan öğrenmiştik. ... Nitekim mütareke olunca Abdullah Cevdet'in İngilizlere sığınarak onların adeta emri ile sıhhiye müdürlüğünü aldığını duymuştuk. Kürtlük davası peşine düşenlerden biri de oydu.
Florya'yı açanlar da göçmenlerdir. Osmanlı devrinde ne Türkler, ne de Hıristiyanlar açık denizde yıkanma, hele güneşlenme meraklısı değildiler. Sosyal hayata hiç alışılmadık bir serbestlik geldi. Son aile hatıralarını mezata ve rehine veren Osmanlı kibarlığı artıklarıyla, Rus saray ve konaklarının yurtsuz göçmenleri arasındaki bu trajik kaynaşmaya hüzünle bakardık. Rusya'yı kan götürmektedir. Anadolu' da ise, haydut çeteleri, anarşi ve parçalanma korkusu içinde, sekiz buçuk asırlık Türklük kaderini karartmakta idi.
Eski Erzurum Valisi rahmetli Tahsin Bey anlatmıştı. Harpten önce Beyoğlu Mutasarrıfı iken kendisine haber verirler. Rusya Büyükelçisi Büyükdere rıhtımı üzerine dikilen telefon direklerinden sefarethane karşısına düşenlerin hemen kaldırılmasını ister. Yoksa kavasları ile söktürüp denize attıracağını söyler. Yüreğinin yumuşaklığına getirip izin almak imkanı olup olmadığını bir denemek için Mutasarrıf Büyükdere Rus Elçilik binasında sefir hazretlerini görmeye gitmiş. Kapıdan girdiği vakit, sefir merdivenlerden inmekte imiş: - Kimdir bu adam, diye sorar. - Beyoğlu Mutasarrıfı imiş, sizden bir ricada bulunmaya gelmiş, derler. - Beyoğlu Mutasarrıfının benimle ne münasebeti var? Bir diyecekleri varsa Sadrazamları gelip konuşur, öyle söyleyiniz, der ve Tahsin Bey'i geri çevirir. Mütareke günlerinde Tahsin Bey evinde kızına Fransızca dersi vermek için Rus muhacirleri arasından ucuzca bir hoca aradığı vakit kimi bulsa beğenirsiniz? Kendini kapı eşiğinden kovan büyük elçiyi. Kibarlık edip vakayı hatırlatmaz bile!
Reklam
Ertesi gün halkın yılgınlığı içinden bir ses çıkıyor. Bu ses Kadıköy kadınlarınındır. Kimdi bu hanımlar bilmiyorum. Gazetelerin koymaya cesaret ettikleri telgraf şuydu: "Çanakkale müdafaasını yapan şehitlerin muazzez ruhları önünde Türk kadınlığına ve medeniyet alemine hitap ediyoruz. Limanımıza girdiğini gördüğümüz ahenin kalelerin karaya çıkardıkları yarım milyon askeri denize döken milletimizi mağlup adletmiyoruz. Peçelerimizi yırtan, sonra da cihan hürriyeti namına harp ettiklerini ilan edenlere teessüf ediyoruz. Milli hukukumuzu ve ismetimizi muhafaza edecek hükümet ve erkek yoksa biz varız." Böyle seslerle ara sıra yanmış yüreğimizin serinliğini duyardık. Bu sesler Anadolu ihtilalinin ilk müjdeleriydi.
Galata kaynaşmakta, Beyoğlu şenlik içinde, biz ise şehrin bu yakasında birbirimizin boğazına sarılmış, sövüşüp duruyorduk. Sevmediklerinden öç almak için işgal casuslarına yanaşanlar çoktu. Bir sabah gazetelerde Asquit'in şu sözlerini okumuştuk: "Asırların gördüğü en aşağılık idareyi tahrip ederek ileriye doğru bir adım attık. Büyük hasta; ölüm döşeğinde. Birçok defalar pişmanlık getirmiştir. Bu hastanın milletler ailesi ortasında, bir şer kuvveti olarak son günlerini yaşadığını umut edelim. Mezarı üstüne yazılacak kitabenin ne olacağını bilmiyorum, fakat Osmanlı Devleti bir daha bas-ü badelmevte nail olamayacaktır." Hemen o gün Maarif Nazırı: - Elbet... Elbette, diyor, mağlup değil miyiz? İstediklerini yapacaklar.
Rahmetli Süleyman Nazif, gazetelerden birinde, bu giriş gününe "kara gün" adını vermiştir ve birkaç satırlık bir fıkra yazmıştır. Franchet d'Esperey bunu haber alınca: - Hemen yakalayınız, kurşuna diziniz, emrini verir. Kim bilir kimlerin ricaları üzerine Dolmabahçe sarayına yerleşmek ve Süleyman Nazif'i kurşuna dizdirmekten vazgeçer.
Gücüme giden olayı da anlatayım: Bahriye Kurmay Başkanı Rauf Bey'in (Orbay) Cemal Paşa ile arası iyi değildi. Olabilir. Onun yerine Bahriye nazırlığına geldi. Cemal Paşa son iktidar günlerinde beni çağırarak: - Biliyorsun, bana Adana' dan dilediğim hayır işlerine harcanmak üzere bir hayli para verilmişti. Yirmi bin lirası arttı. İstanbul'a getirdim. Kendi adıma vezne kasasındadır. Fakat benim param değildir. Acaba nereye verebilirim, diye sordu. Türk ocakları hatırıma geldi. Ocağın kimsesiz çocukları okuttuğunu da biliyordum: - Çok iyi... Parayı al, götür, Halide Hanımefendi'ye teslim et. Nereye harcayacağını o daha iyi bilir. Senedi al, getir, dedi. Dediğini yaptım. Halide Hanım da pek sevinmişti. Bir gün beni Bahriye Nazırı Rauf Bey' in istediğini söylediler. Gittim: - Son günlerde vezne kasasından 20 bin lira çekilmiş. Nedir bu, dedi. Hikayeyi anlattım. Paranın Bahriye ile hiçbir ilişiği olmadığını da sözlerime ekledim. Cemal Paşa memleketi bırakırken alıp götürse de hiçbir şey çıkmazdı. Rauf Bey: - Ocak mı? Türk ocağı ha ... Ben öyle şey dinlemem. Ya gidip geri alarak getirirsin ya da Cemal Paşa'yı da, Halide Hanım'ı da sizi de gazetelere veririm, dedi. Parayı geri verdik.
Bir devletin batışı günlerindeydik. Düyun-u Umumiye İngiliz Daimler Vekili Sır Adam Block, 1914'de harbe girmemiz üzerine İstanbul' dan ayrılacağı zaman şöyle demişti: - Eğer Almanya kazanırsa, siz de Alman kolonisi olacaksınız. Eğer İngiltere kazanırsa mahvoldunuz! Harbi İngiltere kazanmıştı.
437 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.