Yaşamımda iki numaralı kişiliğim benim için her zaman ön planda oldu ve ondan bana ulşmak isteyen her şeye her zaman açık olmaya çalıştım.İkinci kişilik tipiktir ama çok az kişi bunu ayrımsayabilir çünkü çoğu kişinin bilinci ,bunun onların bir parçası olduğunu anlayacak kadar gelişmemiştir
Goethe'nin bütün yapıtları vardı bizde .Faust'u seçip okumaya başladım.Ruhuma mucizevi bir merhem gibi geldi."Sonunda ,şeytanı ciddiye alan birini buldum,"diye düşündüm
Derinlerde değişen her şey bana acı veriyordu çünkü kent yaşantısıyla ilgili şeyler okudukça ve kent yaşantısını daha iyi tanıdıkça ,artık gerçek olarak algıladıklarımın ,taşrada birlikte büyüdüğüm dünyaya bakış açısından çok farklı bir düzene ait oldukları izlenimim de artıyordu.
Nehirler ,korular, gündüzleri üzerinde bulutların ve rüzgarların dolaştığı ,güneşin parladığı ,geceleri de onu saran karanlıkta tam anlaşılmayan şeylerin olduğu küçük bir köyün insanları ve hayvanları arasında büyümüştüm.
Zavallı annem hiçbir şeyden kuşkulanmıyordu ve korkunç bir günah işleyip cehennemde yanma tehlikesiyle karşı karşıya olduğumu bilmiyordu .İtiraf etmekten vazgeçip olabildiğince sakinleşmeye çalıştım.
Davet edildiğim eve giderken hafta içinde pazar giysilerimi giymişim gibi çok gururlanır ,kendimi önemli hissederdim,ama konuk olacağım evi görür görmez durum tümüyle değişir,orada oturanların büyüklüğü ve gücü beni ezmeye başlardı .Onlardan korkar ,değersizliğim beni yerin dibine girmeye iterdi .
Yaptıklarımın anlamı ya da bunları nasıl açıklayabileceğim hiç umrumda değildi.Yeni kazandığım güven duygusu ve kimsenin bilmediği ve ulaşamayacağı bir şeyin varlığının verdiği doyum yeterliydi
Kuşkusuz ,geceleri ettiğim dualar, günü doğru dürüst bitirmemi sağlayan ve beni koruyan dinsel törenlerdi. Geceye ve uykuya rahat geçişimi sağlıyorlardı ama ertesi sabah yeniden ,beni bekleyen bir tehlikeyle burun buruna geliyordum.
Benliğim parçalanmış gibi geliyordu .Bundan korkuyordum.İç dünyamın güvenliği tehdit altındaydı.
Bak işte ,yerli yerimdeyim ;
İnsanlar yetiştiriyorum bana benzer ;
Bütün bir kuşak benim gibi ,
Acılara katlanacak ,ağlayacak ,
Gülecek ,sevinecek ,
Ve aldırış etmeyecek sana
Benim gibi !
Artık ortada korunması gereken değil,size ait ,sizinle bütünleşmiş bir kadın vardı ,ona ihanet etmeniz kendinize de zarar vermeniz anlamına geliyordu .
Tek tutkum görmekti .Görmek bilmek değil midir ?Ah!Genç adam bilmek yaşamın keyfini sezerek çıkarmak ,maddenin özünü kavrayıp ona tam anlamıyla sahip olmak değil midir ?
Sana ruhumu etkileyen ,korkularımı şekillendiren ve uzun süre naif bir delikanlı olarak kalmama neden olan küçük ayrıntıları anlatmazsam ,duygularımı nasıl kavrayabilirsin ki ?
Olayların ,bir zamanlar felaket olarak kabullendiğim gidişatı belki de artık gurur duyabileceğim güzel yetenekler kazanmamı sağladı .
Yedi yaşımdan hayata atıldığım güne kadar tüm zamanımı dolduran felsefeye olan merakım ,yoğun çalışmalarım ve okuma aşkım ,düşüncelerimi belli bir konu üzerinde kolayca yoğunlaştırmamı ve bilginin uçsuz bucaksız enginliğinde önde gitmemi sağlamadı mı ?
Mahkûm olduğum yalnızlık ,duygularımı bastırma alışkanlığım ve yüreğimin derinliklerinde yaşamam,bana düşünme ve mukayese etme gücü kazandırmadı mı ?
Tüm bahtsız kadınlar birbirlerine benzer ,aynı dili konuşur ,aynı vericiliği gösterirler ,bu vericilik hiçbir şeyleri olmayanların duygularını ve zamanlarını paylaşmalarıyla ilintilidir .
Şiiri andıran bir sanat olarak sefahat kendisine güçlü yürekler ister .Gizemlerini kavramak ,güzelliklerinin tadını çıkarmak için ,insanın bilinçli çabalar göstermesi ,üzerinde akıl yürütmesi gerekir