Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

EMRE KAYMAKÇI

Paranın asıl ve uygun kullanımı onun gündelik işlemlerde kullanılması ve harcanmasıdır. Binaenaleyh verilen borç para için para istemek, ki murabaha budur, kaide olarak kötüdür.
Reklam
Doğu Asya’nın aksine, Avrupa’da kalıcı bir egemen güç ortaya çıkmadı ve Osmanlı padişahlarının aksine, Batı Avrupa’nın kralları köle askerlere bel bağlamadılar ve dolayısıyla çok kaynak elde etmek için yerel elitlerle müzakere etmek zorunda kaldılar.
Sayfa 170Kitabı okudu
Bu dünyada doğruluğundan emin olduğum bir şey var, o da, kimse kimsenin hayatına karışmamalı. Her şeyi kendi yapmalı insan. Belki ona yardım edilir ama, şunu yap denemez.
Sayfa 276Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Edebiyat, tarihin “mantıksal” bir söylemi, onu düşünebilir hale getiren “kurgu” dur.
Sayfa 50
Tıpkı yelken direğine bağlanmış Odysseus’un kendini sakındığı Siren gibi, tarihçinin de kendini kurgudan sakınması gerekir.
Sayfa 4
Reklam
Floransa ve Venedik’in zenginlerden başka birçok yerdeki zenginlerden ayıran şey, parayı siyasal güce çevirme becerileri ve zenginliklerini sergilemek ve kullanmak için yeni ve emsalsiz yollar bulmuş olmalarıydı.
Sayfa 244Kitabı okudu
Etiyopya kökenli kahve 15. yüzyılda Yemen’de yetiştiriliyordu. Arapça ismi kahva aslında İslam’ın yasakladığı şarap için yapılan şiirsel bir yakıştırmaydı. Alkolsüz kahve Sufi dervişlerinin yaygın olarak kullandığı ve toplumsal olarak kabul gören bir uyarıcıydı. 16.yüzyılın sonlarında çekirdekleri Venedik’te tıbbi amaçlarla kullanılıyordu. 1640 yılına gelindiğindeyse kahve artık Venedik’te, ileride Avrupa’nın ilk cafelerine dönüşecek özel dükkanlarda kavruluyor, demleniyor ve servis ediliyordu.
Sayfa 236Kitabı okudu
Dünyanın birçok bölgesi açısından Avrupalıların “keşfi” boyunduruğun, kırımın, kederin önünü açtı.
Sayfa 232Kitabı okudu
19.yüzyıl kazı ekipleri yaptıklarını haklı çıkarmak isterken geçmişin ihtişamı ile bugünün sefaleti arasındaki farkı olduğundan büyük gösterdiler. Arkeolojik ve sömürgeci belgelerin ortaklaştığı bu bağlam, geçmişteki topluluklar ile bölgenin mevcut sakinleri olan topluluklar arasındaki ecdat ilişkisini koparmayı hedefliyordu. Bu rastgele bir gözlem değil, bir taktikti. Bu sayede Avrupalılar, gün ışığına çıkardıkları kültürlerin gerçek mirasçıları ve sadık hizmetkarları olduklarını iddia ettiler.
Tarla işçisi ve çobanların sayısı arttıkça insan üremesi toplumsal devinimi sağlayan birincil unsur olmaktan çıktı; böylece ona adanan ritüeller, mimari ve kült nesnelerden oluşan tüm yapı da önemini yitirdi. Simgesel iktidar evden, kadının mistik bedeninden uzaklaşarak yeniden toprak sahipliğine ve mirasa odaklandı. Eril iktidar ve statü sembolleri merkeze yerleşti.
Reklam
Bedeninize baktığınızda kendinize eğilmiş olmazsınız. Kendilik giyim kuşam, araçlar veya mülklerden oluşmaz. Bu araçlardan faydalanan bir prensipte varlığını sürdürür, bedenle değil, ruhla ilgili bir prensiptir bu. Ruhunuz konusunda kaygılanmanız gerekir, kendine eğilmenin temel faaliyeti budur. Kendine eğilme, eylemin kendisine eğilmektir, maddileştirilen ruhla ilgilenmek değildir.
Sayfa 37
Gerçek bir bilim saldırıya uğruyormuş gibi hissetmeden kendi tarihini öğrenebilir ve kabul edebilir.
Sayfa 20
Çeviri yapılırken, çevrilen metnin dili dışında türünün, işlevinin, seslendirdiği alıcı kitlenin, o alıcı kitlenin kültürünün, o kültürdeki metinleştirme geleneklerinin dikkate alınması gerekir.
Sayfa 13
Bunların arasında özellikle en korkunç olanı 14.yüzyılda yaşayan “korsan-bey” Umur Paşa’dır. İslam uğruna yürüttüğü gaza sicili kusursuzdu. Fidye istemektense ele geçirdiği Frankların ruhlarını cehenneme götürmek konusundaki ustalığı ile tanınıyordu.
Ermeni kaynaklarında Türklerle ilgili tasvirler, Selçukluların devlet kurmasından sonra batıya yönelmesiyle daha da acımasız bir üslup kazanır. 1054’te Selçuklu hükümdarının bölgeye yönelmesiyle birlikte bölgedeki Ermeni prenslikleri bağımsızlıklarını kaybetme tehdidini ilk kez çok açık bir biçimde hissettiklerinden olsa gerek İncil’deki bütün olumsuz örneklerle Türk sultanını ve ordusunu niyelemeye başlamışlardır.
Urfalı Mateos, Allah’ın hiddetine maruz kaldığını yazdığı Ermenileri mağlup eden Selçuklu askerlerini öldürücü nefesli ejder, kanatlı yılan, kana susamış yırtıcı hayvan olarak tarif etmekteydi.