Belki de hâlâ çocuktum: İstemediğim konuları bazen düşünmemeyi başarabiliyordum. Bazen de tam tersi oluyor, düşünmeyi istemediğim bir resmi ya da kelimeyi aklımdan hiç çıkaramıyordum.
Bu genç beyinler, bu tutkulu kişilikler doğru bir yöne kanalize edilebilseydi ülkeye ne kadar yararlı olurlardı, diye yazıklanmaktan kendimi alamıyorum…
“Her yaşam milyonlarca seçim ihtiva eder. Kimi büyük, kimi küçük. Fakat bir kararın yerine başka bir karar geçtiğinde, bütün sonuçlarda değişir. Dönüşü olmayan bir sapma gerçekleşir ve bu da başka sapmaları yol açar…”
“Araftakilerden biri olmayı seviyorum. Tamamlanmamış şeyleri seviyorum. Ölümün her daim bir seçenek olması hoşuma gidiyor. Hayatı sonuna götürmemeyi seviyorum ben…”
Olmadığınız bir şeyi olmayı hedeflerseniz başarısızlığa mahkumsunuz. Kendiniz olmayı hedefleyin. Kendiniz gibi bakmayı davranmayı ve düşünmeyi hedefleyin. Kendiniz olma haline kucak açın. Kendinizi onaylayın. Sevin. Bunun için çok çalışın...
“Benim burada ne işim var?” diye düşündüğünüz oldu mu hiç? Bir labirentin içindeymişsiniz ve kaybolduğunuzdan emin misiniz de, her bir dönemeci kendiniz yarattığınız için bu tamamiyle sizin suçunuzmuş gibi hissettiğiniz? Üstelik dışarı çıkmanızı sağlayacak bir çok yol olduğunu da biliyorsunuz çünkü labirentten çıkmayı başarmış, dışarıda gülüp oynayan insanların seslerini duyuyorsunuz. Çalı çitlerin arasında arada bir görüyorsunuz onları. Yaprakların arasından gelip geçen şekiller halinde. Öyle mutlu görünüyorlar ki onlara değil, bu işi onlar gibi yapamadığınız için kendinize kızgınsınız. Oldu mu hiç? Yoksa bu labirentte kalan bir tek ben miyim ?
Biçare ihtiyarlar!.. Geçmiş şeyleri hatırlarına getirdikçe hüzünlenirler. Çünkü ömürlerinde geçirdikleri sevinçli günlerin bir daha geri gelmeyeceğine üzülürler. Çektikleri acıları hatırladıklarındaysa gönül yaraları tazelenir.
Bana “ölenle ölünmez” diyorlar. Ben ölenle ölmüyorum ki… Yaşayamadığım için ölüyorum! Siz, oksijensiz bir dünyada yaşayabilir misiniz?.. İşte Mustafa Kemal Paşa benim hayatım için bir oksijendi!..