Akşamları işi bittikten sonra eve gelen dedem bana masal anlatır. Bilirim, dışarısı çok, çok karanlık, çok, çok soğuk olur. Rüzgâr acı acı eser. Böyle gecelerde, en büyük dağlar bile, evet onlar bile, birbirlerine sığınırlar. Evlerimizin tam yakınına, pencerelerimizin ışığına sokulurlar. Ben bundan hem korku duyarım, hem de sevinirim. Eğer bir dev olsaydım, dev kürkümü giyer, dışarı çıkar, yüzümü onlara dönüp dev sesimle seslenirdim: "Sakın korkmayın ey dağlar, ben burdayım. Ne fırtınadan, ne karanlıktan, ne de kardan korkarım ben! Siz de korkmayın. Olduğunuz yerde durun, birbirinize girmeyin." Bundan sonra dev adımlarla karların üzerinde yürür giderdim. Bir adımda çayı geçer, "hop!" ormana dalardım. Çünkü geceleri ormandaki ağaçlar da çok korkarlar. Kimi kimseleri yoktur. Çıplaktırlar. Soğuktan tiril tiril titrerler, sığınacakları bir yer de yoktur. Ormanda gezer, korkmasınlar diye herbirini okşardım. Yazın tekrar yeşermeyen ağaçlar, kesinlikle kışın korkudan donup kalanlardır.
Bu bakımdan, gözden düşmekten korkmaması bakımından, kendisi bilmese de çok şanslı sayılırdı. Oysa birçokları hastalıktan değil de, kendini daha büyük gösterme ihtirasından ölürlerdi.
Üstelik Mümin'in dış görünüşü saygıdeğer bir aksakala da benzemiyordu. Ne saygınlığı ne ağırbaşlılığı ne de sertliği vardı. İyi yurekli bir insandı ve böyle olduğunu, ama değerinin bilinmediğini yüzüne bakar bakmaz anlardınız. Tâ eski çağlardan beri böylelerine şu öğüdü veriler: "İyi olma, kötü ol! Dişlerini göster! Bak sana bu da azdır! Kötü ol, kötü!" Ama onun talihsizliği idi bu. Hep iyi olarak kalırdı. Buruşuk yüzünde gülümseme hiç eksik olmaz ve bakışı ile sanki "Ne istiyorsun? Ne istiyorsan söyle, senin için her şeyi yaparım, canın ne istiyorsa söyle bana" derdi.
"İslam cemiyeti hem demokratik ve hem de aristokratiktir. Adalet, musavat ve dayanışmadan dolayı demokrat; itaat, fazilet ve üstün nitelikli liderlere gösterdiği saygıdan dolayı aristokrattır." - Said Halim Paşa