Aşağı sınıftakiler günlerini ihtiyaçları tedarik için sürekli bir mücadele ile, bir başka ifadeyle, ıstırapla geçirirken yüksek sınıflar can sıkıntısıyla biteviye ve çok kere umutsuz bir savaş halindedirler.
Peygamber ölmüştü ve yerine başka bir peygamber gelmeyecekti. Müslüman cemaatinin ve devletin lideri artık yoktu, yerine birinin gelmesi gerekliydi. Bu acil gereklilik karşısında peygamberin yakınındakiler, aralarından birini seçtiler
Bu da, Müslümanlığı ilk kabul edenlerden ve en saygın kişilerden biri olan Hz. Ebubekir'di. Hz. Ebubekir liderliği için, tarihçilik geleneğindeki görüşe bakılırsa, Arapça'da duruma denk düşen bir belirsizlikle hem halef hem vekil anlamına gelen "Halife" unvanını seçti. Anlamı çok açık olmayan bu unvan, bazılarına göre Halifet-ül Resul-Allah yani Allah'ın peygamberinin halefi, bazılarına göre de Halifet-ül Allah yani Allah'ın vekili demekti ki, bu ikincisinin imaları farklı sonuçlara yol açabilirdi. Hz. Ebubekir'i devletin başına getirenler bunu düşünmemiş olsalar da, büyük halifelik kurumu, yani İslam dünyasının en üstün egemen makamı böylelikle kurulmuş oldu.
Ortaçağ'daki en titiz dindar Müslüman ilahiyatçılar bile dini öğretinin doğruluğunu ve mükemmelliğini tartışmasız kabul ettikleri halde, kişisel biyografi ve tarihi hadislerin doğru olup olmadığını sorgulamışlardır.
Ne yaşadıysanız yüzünüze yansır. İnsanın yüzü bir kitap gibi okunabilir. İfadeniz bomboşsa da hiçbir şey yaşamadığınız farkedilir. Bundan kaçının, motonluktan uzaklaşın. Yüzünüz ifadesiz kalmasın.